-minel-
Kraliçe

Cinsiyet: 
Mesaj Sayýsý: 1449
|
 |
« : 14 Þubat 2015, 10:26:42 » |
|
Aþk üzerine marazî bir deneme
Sevgililer Günü’nü fýrsat bilip Özcan Erdoðan’ýn Ýkaros Yayýnlarý’ndan çýkan derlemesi Aþk Hakkýnda Düþünceler’den bir yazýyý paylaþýyoruz sizlerle. Bu arada; “Daha, diyebilmek çok önemlidir.”

I Aragon’un ünlü sözü “Mutlu Aþk Yoktur” bütün ünlü sözlerin yazgýsýný tekrarlar: “Bu düþünce, daha çok, yanlýþ anlaþýlmýþtýr.”
Aragon, hiçbir aþkýn mutluluk getirmediðini, getiremediðini mi ifade etmeye çalýþmýþtý? Þairler böyledir, þiirler haydi haydi böyle: Ayrýca bir þey söylemezler: Bu’durlar, bu kadar’dýrlar. Onun için de tek doðru yorumdan söz etmek boþuna olur; herkesin ufkuna ve derinliðine göre bir yorum, birden fazla yorum olasýlýðý yaratýr bu türden altýn sözler.
Aragon’un yaklaþýmýný, Aþk ve Batý baþlýklý bir incelemenin de yazarý olan kültür tarihçisi Rougemont’un kurduðu kilit cümleye baðlamak istiyorum: “Mutlu Aþk’ýn yazýlý tarihi yoktur.”
Gerçekten de, Batý uygarlýðýnda da, Doðu’da da, mutsuz aþklarýn tarihinin yazýlmýþ olduðu göze çarpýyor: Leyla ve Mecnun, Kerem ile Aslý, Tahir ile Zühre, Hüsrev ile Þirin, Yusuf ve Züleyha, Romeo ve Juliet, Heloise ve Abelardus, Portekizli Rahibe ve sevdiði adam, Don Juan’ýn veya Casanova’nýn tekmil serüvenleri, bütün Tristan ve Isolde versiyonlarý, Carmen ve Don Jose…Mutsuz çiftler konusunda sonsuz
bir listeye yönelmek güç deðil, iþlenen aþkýn siyah tablosu çýkarýr karþýmýza. Beatrice’in Dante’sinden “Makber”in þairine, Nerval’ýn “Sylvie”sinden Halid Ziya’ya deðiþmez bu gerçeklik: Klasikler, Romantikler, Simgeciler, Gerçekçiler, Gerçeküstücüler, Modernler, Post-Modernler aþkýn cehresini deðiþtirirler de, natura’sýna dokunamazlar pek.
II Aþk’ý tanýmlamaya çalýþmanýn düpedüz gözüpek bir giriþim olduðunu bile bile davranýyorum, davranacaðým bir kez daha, bu deneme “Karpuz Çekirdeði”nin karþý sayfalarýna kurulduðuna göre: Saðlýk sýnýrýný aþmýþ, o çerçeveden taþmýþ sevgi türüne Aþk diyorum ben.
Karþýlýklý duygular dengesi bozulmuþ, zihnin ve gövdenin elektrik yükü iyiden iyiye artmýþ, izan çerçevesi daðýlmýþ, þiddet týrmanmaya koyulmuþtur. Aþk, kiþiye varoluþunun uçlarýný anýmsatýr ve olum güdüsünü
devreye sokar: Çiftin teki, kendisini (Pavese), eþini (Carmen), kendisini ve eþini (Kleist) yok etme eþiðine dayanmýþtýr. Eþik her zaman aþýlmaz belki; eþiðe her zaman dayanýlýr. Aslýnda: kansýz aþk yoktur.
Akmasý gerekmez kanýn, kaynama noktasýna ulaþmasý gerekir bir tek. Orada, o anda gövdenin kimyasal dengesi hepten deðiþir ve Zihin sürçmeye baþlar. Yoðunlaþmalar, takýntýlar, mantýðý tersyüz eden bir karar politikasý egemendir artýk. Aþkýn (aþýðýn) gözünün görmediði doðru deðildir: Doðru olan, onun baþka birþey görmediði, baþka bir noktaya bakmadýðýdýr.
III Ýktidar iliþkinin en fazla sivrildiði, yýpratýcý yanlarýnýn en belirgin formlarý aldýðý alanlarýn baþýnda gelir Aþk. Görünüþte, bir efendi/kul kutuplaþmasýnda yol alýnmaktadýr, oysa efendinin her an kula, kulun her an efendiye dönüþebileceði bir eksen üzerinde iniþ-çýkýþ eðrisini çizer “kahramanlar”. Partnerlerin rollerine aldanmamak gerekir. Hükümran nerede boyun eðer, mazlum nerede dikilir kimse kestiremez.
Uca çekilen, itilen, orada duran ve bekleyen öylesine güç kazanýr ki, istediðinde karþýsýndakini bükebilir, hatta eritebilir de. Büyük, zorlu aþk örneklerinin hepsinde rollerin bir evreden sonra ters döndüðüne,ateþin yon deðiþtirerek yakanýn yandýðý, yananýn külünden yeniden doðduðu bir durum yaþandýðýna tanýk olunur. Karþýlýklý aþk, her zaman karþýlýklý, bulaþýcý, yayýlmacý bir yangýn demeye gelmiþtir. Tek taraflý aþk, zaten aþk deðildir. Öteki’yle tamamlanma arayýþýndan öte, kendi kendini bulamama güzergahýdýr: Bir som yanýlgý, bir som yanýlsama.
IV Mutsuz aþkýn tarihi, kaldý ki, Aþk’ýn tek taraflýlýðýna deðil, karþýlýklýlýðýnýn gerçekleþmesinin engellenmesine dayanýr hep. Eriþememenin, bulaþamamanýn, yan yana gelemeyiþin binbir çeþitlemesi çýkar karþýmýza: Hayat gelir düðümünü kurar bütün öykülerde, birbirine doðru yol almaya çýkan âþýklarýn yörünge tabakalarýný kýrar, sapmalarý örgütler ve bir yana çekilir, Calvino’nun deyiþiyle “çapraz yazgýlarý”ný izler. Efsane her zaman gerilim istemiþtir. Hikâyenin askýda kalmasý, kavuþma anýnýn ertelenmesi veya yitmesi için durmadan yeni denklemler öne sürülür. Ýki trajik odak belirler bireyin yaþam akýþýný: Aþk ve Ölum. Ýkisinin de ayýrmasý beklenmiþtir. Çaðlar boyu, aþka bakýþýnýn temel yasasý olarak kalmýþtýr bu: Bir araya gelindiðinde aþk ölmeye baþlayacaktýr.
Toplumsal düzenler, hangi evrelerine bakýlýrsa bakýlsýn, bu türden bir sonuç-yorum ile kuþatmýþlardýr bireyleri. Mutsuz aþk, aþk olarak yaþayýp gitme þansýný taþýmýþ; mutlu aþk, Aþk’ýn olumunu hazýrlamýþtýr.
Onlar ermiþ muradýna… O noktada biter her hikaye: Mutlu aþkýn anlatýlmaya deðer bir yaný bulunmamýþtýr.
Anlatýldýðýnda, Aþk’ýn aðýr aðýr veya hýzlý eriyiþinin konu edildiðini görüyoruz: Çiftler ama birlikte ama ayrý ayrý, mutlu aþký çözmüþlerdir. Shakespeare’de de böyledir bu, Balzac’da da.
V Mutsuz aþkýn destansýlýðý, özde, trajik çekirdeðiyle baðlantýlý biçimde öne çýkar. Gene de, ayrýntýlarý yabana atmamak gerekir: Hemen hep ayrýlýk motifi aðýr bastýðýna göre, araçlar etkili olacaktýr: Bekleyiþ, klasik dönemlerde mektuplaþmayý (Hugo ile Juliette arasýndaki yazýþma yaklaþýk 20 bin gönderiden oluþur), asri zamanlarda telefonu devreye sokar: Mesafe, aþkýn en saðlam sigortasý olarak görünür. Cinsellik düzleminde de erkek aramýþ, kadýn bulunmayý beklemiþtir. Gövde(ler) çalýþmaz, durdurulur. Haz zamaný gelecektir. Arada, kýzýþma sureci yaþanýr: Kýskanç zihin yanar, tutuþur, an gelir yakar, tutuþturur: Ýmgelem, dönme dolap gibi hýzla merkezinin etrafýnda dönmeye koyulur. Sonra yorgun düþer. Burada da mesafe simgeleri iþler, aþýk fetiþlerden medet umar. Saç teli, mendil, elyazýsý mýknatýs gibi çeker onu: erotizmin anahtar nesneleri.
VI Mutsuz aþkýn diyalektiði, konuya kapalý bir alana sürüklenmiþtir. Gövdenin keþfi ve fethi baðlamýnda farklý deðildir yorum türleri. Cinsellik çoðalmayla özdeþleþtirilmiþ, dinlerin ve ailenin çoðalma arzularýnýn sonuç-edimine indirgenmiþtir. Aþk, erotizmi gösterir: Bir tek öteki’ni istemekle yetinme, kendini de iste. Gövdelerarasý iliþkide temas, teðete ayarlanýr böylece. Ýstek, istek olarak kalabilmek için doyumda olabildiðince uzak tutulur.
Önce keþif gelir. Keþif, uzun bir hazýrlýk, özenli bir bakýþ, aðýr aðýr geliþen bir yayýlma harekatý demeye gelir. Cinselliðin hedefi soyuttur, yetkin gövdeyi biçimlendirir imgelem haritasýnda. Erotizmin beslendiði aþk, arýzalarý sever, hatta yüceltir. Hedefi, nesnellikten büsbütün uzaklaþmýþtýr.
XX. Seminer’in“Jakobson’a” baþlýklý seansýný bitirirken, bir yýl öncesine gönderme yaparak, bir kadýna yazdýðý mektuptaki yazýmsal sürçme nedeniyle býyýkaltýndan kendisine eþcinsel olduðunu ima edenlere “geçen yýl dedikti ya,” der Lacan: “Ýnsan sevdi mi seks, söz konusu deðildir.”
VII Lacan’ýn sözu, aþkýn cinsellikle kaynaþtýrýldýðý perspektifler, Ýskender kýlýcý gibi iner. Þaþýrtýcý bir yan yoktur oysa bu önermede. Bütün klasik ölçütler gelir söz konusu ayrýmý doðrular. Yalnýzca kavuþamamanýn, buluþamamanýn yol açtýðý bir kopuþ deðildir üstelik bu; ters kutupta, kavuþamamanýn ve buluþamamanýn durmadan tekrarlandýðý, keþfe yer býrakmayan fethin esas olduðu örneklerde de kopuþ geçerlidir: Ne Casanova aþký yaþama hakkýna sahip olabilmiþtir ne de Don Juan ya da Acquitaine Dükü Guillaume… Öteki’ni bulamamanýn temel gerekçesi kendini gözden kaybetmektir.
Erotizm, vakit, sabýr, emek isteyen tutku kültürü… Musil’in “Niteliksiz Adam”ýn merkezinde, Ulrich-Agatha çiftinin sýradýþý iliþkilerinde sýnýrlarýna ýþýk tuttuðu teðet mantýðý. Orada egemen fiiller deðiþir:
Dokunmak, deðmek, bakmak ince ayar ister. Bir baþka denememde deðinmiþtim, Musil’in kediler konusundaki gözlemine: Çiftleþme mevsimi gelip geçtiðinde, birbirlerinden hepten uzaklaþmazlar, göz mesafesinden uzaklaþmaksýzýn yeni konumlar seçerler. Sonra, yine yakýnlaþýrlar.
Klasik ölçüler böyle de, çaðdaþlarýnki farklý mý? Batý Avrupa’da yapýlan bir araþtýrma, günümüz insanýnýn aþký hayvan ve spor tutkusunun, meslek ve serüven tutkusunun hizasýna koyduðunu gösteriyor.
Melalden yorgun modernler tutkuyu “coþku” ve “neþe”yle özdeþ sayýyorlar. Aþk, artýk kan ve gözyaþý ile yoðrulan bir imge olmaktan çýkýyor. Ýnsanlar onu yaþamak istiyorlar. Onunla yaþamak. Hayatýn bir olanaksýzý saymaktan yana deðiller Aþk’ý. Onun olabilirlik payý ne, peki? Bu olabilirliðin ifade edilme payý var mý?
VIII Caðýn Aþk’a yüklediði çehre büsbütün deðiþmiþ deðil elbette: Aþk, onu doðuran nedensiz heyecana (Sartre bile “büyü” saymýþtýr heyecaný), onu yoðuran tutku gizilgücüne baðlý bir deðiþmezlik içerir bir yandan. Koþullarýn, toplumsal baðlamýn, ideolojik orgunun deðiþmesiyle deðiþmeyen bir mayasý olduðu bellidir. “Mutsuz aþkýn tarihi”nin yazýlmasýnda kesintiye rastlanmamasý bundandýr.
Þukufe Nihal, Domaniç daðlarýnda, sevdiði adamý genç yaþta yitirmiþ olaðanüstü güzellikte, bütün erkeklerin etrafýnda pervane gibi döndüðü bir kadýnýn öyküsünü derlemiþtir. Hiçbir talibine donup bakmayacaktýr o kadýn: “Arslan yatan yere ben köpek baðlayamam” demiþtir.
Bir kere daha Aragon’u çaðýracaðým: “Aþk, bize güç veren tek özgürlük yitimidir.” Binbir örnekte bir baþkasý: Valyum Dönencesi’nde (1991) trajik tutkusunu kaleme alan Patricia Finaly. 1964’te sinema
yönetmeni Labarthe’la karþýlaþýr. Yedi yýl süren iliþkileri bittiðinde, o gün bugün süren karabasaný baþlar. Uyku tedavileri, psikanaliz seanslarý, sakinleþtiriciler, hipnoz tedavisi iþe yaramaz: “XX. yüzyýlda,
hekimler hâlâ aþk acýsýný dindirebilecek bir hap yaratamadýlar” sözü yirmi yýldýr hayalet gibi yaþayan ve durmadan Labarthe’ý takip eden, herkesi ona telefon etmeye zorlayan, olup bitenlerden hiçbir piþmanlýk duymayan Finaly’ye ait.
IX Bir yandan da, kendisi kuþatan bütün engellerin içinden geçip sürekliliðini, daha doðrusu sessiz sürekliliðini kazanmanýn yolunu arar Aþk.
Yeryüzünde, baþlamýþ, sonunu getirmiþ pek çok aþk hikâyesi yaþanmýþ olsa gerektir. Baþlamýþ ve bitmiþ aþklar düpedüz sýradan hikâyelerdir aslýnda. Kimi çözülerek bozulur; kimi özensizlikten yorularak, kimi de törpülenip ehlileþtirilerek kurumsal fanuslar içinde silinip gitmiþtir.
Zorla olan: Kiþi’nin kendi içindeki Aþk’ý yaþatmayý bilmesidir þüphesiz. Daha da zor olaný, iki kiþinin, karþýlýklý, günden güne ayný aþký beslemeleri, tutkuya yaþama hakký vermeleridir. Toplumbilimci Jean Duvignaud, “Kiþisel hayatta olsun, toplumsal hayatta olsun, tutku, bir kopuþtur.” diyor.“Kültürel, dinsel, siyasal ve toplumsal kodlara diklenen bir kýrýlma, genel yapýlarýn uyumunu bozan bir korku kaynaðýdýr tutku sistemler için.”
Ýnsan tutkularýný gösterdiði özen ve baðlýlýk oranýnda kendi kendisini gerçekleþtirme sýnýrýna yaklaþabilir, onu geniþletebilir. Daha, diyebilmek çok önemlidir.
Cogito, Bahar 1995
|