Bundan yaklaşık 12 yıl önce bir gün küçük bir kilisenin küçük bir
bahçesi.
Bir
peder, bir gencin kendisine güldüğünü görüyor. Ayin bitince peder
çocuğa
soruyor:
“Niye gülüyorsun?”
“Tanrı’ya kayıtsız
şartsız inanmayı anlamıyorum. Sana sormak istiyorum
bir gün gerçekten istesem
Tanrı’yı bulacağıma inanıyor musun?”
Peder cevap verdi.
“Hayır.”
Genç devam
etti: “Yaa. Oysa insanları sanki bu olurmus gibi
yönlendiriyorsun gibi
geldi bana.”
Genç
adam tam uzaklaşacakken Peder şöyle seslendi genç adama: “Tanrıyı
bulabileceğini
düşünmüyorum, ama o bir gun seni bulacak.”
Genç adam hınzırca gülümseyip
uzaklaştı. Yıllar sonra bir gün bahçede
genç adam Peder’in
yanına geldi. Acı bir haberi beraberinde getirmişti.
Ölümcül bir kansere
yakalanmıştı ve kurtulma şansı hiç yoktu. Bahçeye
girdiğinde zayıflamış,
çökmüştü. Kemoterapi, o güzel saçlarını dökmüştü. Ama
gözleri hâlâ pırıl
pırıldı.
"Birkaç
haftalık ömrüm kalmış Peder" dedi.
"Sana bir şey sorabilir miyim?" dedi peder.
"Tabii," dedi... "Ne öğrenmek
istiyorsun?"
"Sadece 30
yaşlara yaklaşırken ölmekte olduğunu bilmek nasıl bir
şey?"
"Daha
kötüsü olabilirdi. 50 yaşında olmak, kafayı çekmek, karımı
aldatmak ve müthiş paralar
kazanmayı, yaşamak sanmak gibi.."
Sonra niye geldiğini anlattı: "Yıllar önce bahçede Tanrı'yı bulup
bulamayacağımı sormuş,
'Hayır' yanıtı alınca şaşırmıştım. Sonra 'Ama o
seni bulur' dedin... İşte bunu çok
düşündüm. Doktorlar bağırsaklarımdan
parça alıp kötü huylu
olduğunu söyleyince, Tanrı'yı aramayı ciddiye aldım
birden.
Her gece dua ettim.
Kiliseden çıkmaz oldum. Hiçbir şey olmadı... Bir
sabah uyandığımda, ilahi
bir mesaj alma yolundaki umutsuz çabalarımdan
vazgeçtim. Ömrümün geri
kalan vaktini, Tanrı, ölümden sonra hayat falan gibi
şeylerle geçirmeyecektim.
Daha önemli şeyler yapma kararı aldım. O zaman bir
şairin şu dizelerini
düşündüm: 'En büyük mutsuzluk sevgisiz bir hayat
sürmektir. Bundan daha
kötüsü de bu dünyadan, sevdiklerine 'Seni seviyorum'
diyemeden gitmektir' . Son
günlerimi bu eksiği gidermekle geçirmeye karar
verdim. Veeee en zorundan
başladım. Babamdan..."
Genç adam babasının yanına geldiğinde adam kitap
okuyormuş.
"Baba
seninle konuşmam lazım" demiş, genç adam.
"Peki konuş
oğlum."
"Yani çok
önemli bir şey..."
Babası
kitaptan gözlerini kaldırmış bir an: "Konu nedir?"
"Baba, seni seviyorum. Bunu
bilmeni istedim o kadar..."
Babasının elinden yere düşmüş kocaman ciltli kitap. Hayatında hiç
yapmadığı iki şeyi yapmış
yaşlı adam: Oğluna sarılmış ve ağlamış. Bütün bir
haftasonunu konuşarak
geçirmişler.>
Annesi ve
kardeşi ile daha kolay olmuş. Onlar da sarılmışlar
ağlamışlar. Yıllarca
saklanan sırlar, söylenmek istenen sevgi yüklü, güzel
şeyler
söylenmişler. Genç adam
ölümün gölgesiyle kalbini sevdiklerine açmıştı,
belki de ona çok daha
yakın olması gereken insanlara.
Genç adam sustu. Peder çocuğa döndü.
"Sandığından çok önemli şeyler
söylüyorsun, tüm insanlığa... Sen
Tanrı'yı bulmanın en emin
yolunu anlatıyorsun. Onu sadece kendine ayırmak,
sadece ihtiyaç duyunca
aramak işe yaramaz. Ama hayatını sevgiye açarsan o
gelir seni bulur... Bunu
anlatıyorsun farkında mısın?"
En son ne
zaman utanmadan, gözlerimizi kaçırmadan eşimize, babamıza,
kardeşimize seni seviyorum
dedik? En son ne zaman babamıza, eşimize
sarılıp ağladık? Ölümün
gölgesinin üzerimize düşmesini beklemeden ya da
sevdiklerimizi kaybetmeden
“Seni seviyorum” diyebilmek, bu gün sahip
olmayı hayal ettiğimiz
birçok şeyden daha fazla mutluluk ve huzur getirecek.
Hadi biraz cesaret.
Yarını, yeni bir haftayı ya da özel bir gün beklemeden
bugün “seni
seviyorum” diyeceklerinize sarılın. İnanın onları da bundan daha
fazla mutlu edebilecek bir
şey yok.
Ve
unutmayın eğer şimdi söylemeye başlamazsanız, belki de hiç söyleme
şansınız olmayacak. Yarın
sabah ikinizden birinin hayatta olacağının
garantisi var
mı?
Kaynak:
http://www.webcanavari.net/ilginc-garip-seyler/seni-seviyorum-demek-t81357.0.html#ixzz0wOUD5a00www.webcanavari.net -
www.rapcanavari.net -
www.kadincaforum.net