Mavi_Kiyamet
Kraliçe
Cinsiyet:
Mesaj Sayısı: 6687
|
|
« : 27 Ağustos 2013, 12:33:46 » |
|
İstanbul`un Topkapı semtinde, sur dışında, eski Edirne yolu üzerinde, 1591`de (Sultan Üçüncü Selim zamanı) yapıldığı sanılan bir cami var: Arakiyeci İbrahim Ağa Camii… (Takkeci Camii, yahut İbrahim Çavuş Camii olarak da bilinir)
Camiyi yaptıran Arakiyeci(keçeden takke yapan) İbrahim Ağa, eski İstanbul`un Topkapı`sında yaşayan bir garibandı. Kendisi ne kadar fakirse, gönlü o kadar zengindi. Ördüğü takkeleri, serpuşları çarşı pazar dolaşarak satar, karısıyla birlikte zar-zor geçinirdi. Zar-zor geçinirdi ya, yine de ebedi bir emeli, bir büyük hedefi vardı: Surların kıyısına bir cami yaptırmak istiyordu…
Hep bunu konuşuyor, bunun hayalini kuruyordu. Hangi parayla cami yaptıracağını soran ve büyük emelini alaya alan tanıdıklarına ise, şu cevabı veriyordu:
`İhtimaldir padişahım, belki derya (deniz) tutuşa!` Deniz tutuşur mu be, sen bu kafayla daha çok sürünürsün!`
Takkeci garibi çevresine aldırmıyor, çok çalışıyor, üçü-beşe katıp biriktiriyor, umutsuzluğa düştüğü zamanlarda ise, `Nemrud ateşini gülistana çeviren Allah, isterse deryaları da tutuşturur` diye söyleniyordu.
Bir kandil gecesi, bağlı bulunduğu tarikatın şeyhi, rüyasına girdi ve hemen Bağdat`a gitmesini emretti: `Derhal Bağdat`a git gel.`
Sebebini düşünmek, gönül işinin akıl ve mantıkla bağlantısını bulmaya çalışmak, gönül erlerinin derdi değildir: Onlar ihlas ile buyruğa koşarlar.
Takkeci İbrahim Ağa da öyle yaptı. Hemen o gün Bağdat yoluna düştü. Bin türlü zahmetten sonra şehre girdi. Yorgundu, bitkindi, ama ümit doluydu. Hanın avlusundaki tahta peykeye kıvrıldı. Gözlerini kapatmak üzereyken, yaşlı hancı dikildi başına:
`Hayrola yolcu, nereden gelip nereye gidersin?`
`Darülhilafe`den` diye cevap verdi Takkeci, `Asitane`den, Dersaadet`ten geliyorum.`
`Hayırdır inşallah, geliş sebebin nedir?`
Önceleri söylemek istemedi, ama hancı o kadar ısrar etti ki, rüyasını anlatmak zorunda kaldı. Rüya üzerine İstanbul`dan kalkıp Bağdat`a geldiğini duyan yaşlı hancı kahkahayı bastı:
`Hay akılsız! Hiç rüyaya ümit bağlanıp bunca zahmete girilir, bunca masarıf yapılır mıı Ben dahi geçenlerde bir rüya gördüm. Rüyama giren nur yüzlü bir ihtiyar, `İstanbul`a git, Topkapı`daki kulübesinde Takkeci İbrahim Ağa diye biri yaşar, onu bul, odunluğunda bir küp Bizans altını gömülüdür, al keyfince yaşa` dedi. Ama rüya ile amel edilmez dedim, hiç üstünde durmadım.`
Hancıyı dinlerken, Arakiyeci İbrahim Ağa`nın gözleri parlamış, tüm yorgunluğu geçmişti. `İşte şimdi derya tutuştu!` diye düşünüyor, tatlı tatlı gülümsüyordu.
Gece demeden, gündüz demeden, yağmurdu, güneşti dinlemeden İstanbul`a döndü. Evinin odunluğunu kazdı. Altın dolu küpü topraktan çıkardı. Camiini inşa etti…
|