Sayfa: [1]   Aşşağı İn :)
Gönderen Konu: Hamilelikte Doğum Yöntemleri  (Okunma Sayısı 2286 Defa)
0 Üye ve 1 Ziyaretçi Konuyu İncelemekte.
kezban62
Moderatör
*


Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 11424



Üyelik Bilgileri WWW
« : 13 Mayıs 2010, 17:19:04 »

DOGUM YONTEMLERI

SEZARYEN HAKKINDA

Sezaryen anne karın boşluğuna girilerek rahmin açılması ve bebeğin bu şekilde doğurtulmasıdır. Son yıllarda sezaryen doğumlarda çok büyük bir artış göze çarpmaktadır. Bu artışta en önemli faktör anne adaylarının normal doğumdan korkması ve kendilerinin sezaryen olmayı istemeleridir.


Sezaryenin en önemli avantajı bebek açısından riskleri en aza indirmesidir. Sezaryen doğumda yukarıda normal doğumda bahsedilen risklerin hemen hemen hepsi bertaraf edilmektedir. Ancak sezaryen ile doğan bebeklerde doğum sonrası ilk birkaç günde solunum sıkıntısı gelişme olasılığı biraz daha fazladır. Buna karşılık sezaryen ile doğum anne açısından normal doğuma kıyasla daha problemlidir.

Genel anestezi riski çok düşük de olsa bulunmaktadır. Bu risk epidural anestezi ile ortadan kaldırılabilir. Ameliyat sonrası hastanın kendine gelmesi ve bebeğini emzirmeye başlaması 2-3 saati almakta, annenin ağızdan beslenmeye başlaması ise ortalama 6-8 saat sonra olmaktadır. Genelde ameliyat sonrası 2 ya da 3 gün hastanede yatması gereken annenin ameliyattan 6-8 saat sonra ayağa kalkıp dolaşmaya başlaması normal doğuma göre biraz daha problemli olmaktadır.

Hastanın normal hayatına dönmesi genelde 3-4 gün kadar sürmektedir. Ameliyat sonrası PCA kullanılmadığında ilk birkaç saat oldukça ağrılı geçmektedir. Ayrıca yine ameliyattan sonra kişinin en az 6 hafta ağır işlerden kaçınması uygun olur. Uzun dönemde ise dikiş yerlerinde zaman zaman ağrılar olması ve karın içinde ameliyat bağlı yapışıklıklar sezaryenin diğer komplikasyonlarıdır.

Her iki doğum şeklinde ortak olan komplikasyon ise enfeksiyon riskidir. Normal doğum ya da sezaryen olsun dikiş bulunan yerlerde enfeksiyon riski her zaman mevcuttur. Bazı durumlarda sezaryen kaçınılmaz olmakla birlikte doğum şeklinin ne olacağına karar verirken çok katı olunmamalı hasta ile doktor karşılıklı görüşerek avantaj ve dezavantajları bir arada değerlendirmeli ve her hasta için ayrı ayrı karar vermelidirler.Örneğin daha önceden doğum yapmış ve fazla iri olmayan bir bebeği olan anne adayında her şey yolunda giderken sezaryen için ısrarcı olmak ne kadar yanlış ise iri bir bebeği olan ya da kemik yapısı dar olan bir anne adayının normal doğumda ısrarcı olması da o derece yanlıştır.

SEZARYEN SONRASI VAGİNAL DOĞUM OLABİLİR Mİ?

“ Sezaryen sonrası vaginal doğum” diye adlandırılan bu olay sıklıkla merak edilen bir konudur. Doğum hekimi için oldukça fazla stres yaratan bir doğum şeklidir. Çünkü meydana gelen komplikasyonlar doğum yapan annenin ve bebeğin hayatını kaybetmesine neden olabilmektedir. 1970’lerin başında sezaryen oranı %5 civarında iken son zamanlarda bu oran %25 civarına yükselmiştir. Ülkemizde özellikle özel hastanelerde yapılan doğumların %50 den fazlası sezaryen ile gerçekleşmektedir. Anestezi ve ameliyathane koşullarının iyileşmesi, kullanılan kaliteli malzemeler sezaryeni kolay yapılabilen bir operasyon grubuna sokmuştur. Özellikle yardımla üreme teknikleri (tüp bebek) ile elde edilen hamileliklerin artması, uzun uğraşlar sonrası elde edilen hamilelikler, ileri anne yaşı hamileliklerinde hem doğum hekimi, hem de aile doğum yöntemi olarak sezaryen tercih edilmektedir.

Önceki doğumları sezaryenle olup, sonradan vaginal doğum yapan annelerin oranı %3 civarındadır. Bunlar genellikle doğumhaneye başvurduklarında rahim ağzı tam veya tama yakın açık olup, sezaryen için gerekli hazırlıkları yapana dek gerçekleşen doğumlardır. Kısacası bu gibi zorunlu haller dışında önceden sezaryen ile doğum yapan anne adayları sonraki doğumlarını da sezaryenle yapmaktadır. Yani 20 yüzyıl başında söylenen “Bir defa sezaryen, hep sezaryen” sözü hala geçerlidir.

1996’da sezaryen sonrası vaginal doğum denemesi %40-50’lerde iken bu oran 2002’de %20 olduğu dikkat çekmektedir. Orandaki azalmanın nedeni sezaryen sonrası vaginal doğum denemesinin mutlaka uzman bir doğum uzmanı, anestezi uzmanı ve acil sezaryeni gerçekleştirebilecek bir ekibin hazır bulunma şartıdır. Her hastanenin bu koşulları yerine getirme olanağı olamadığından, doğum denemesinin ancak bu koşulları taşıyan hastanelerde yapılması önerilmektedir.

Sezaryen sonrası vaginal doğum için en uygun adaylar, daha önceden vaginal doğum yapmış, doğum eylemi kendiliğinden başlamış olan, doğum sürecinin normal seyreden, önceden sezaryen sonrası vaginal doğum yapmış olan kadınlardır. Bebek başı ile doğum yolu uyumsuzluğu, ileri anne yaşı, iri bebek, annenin kilolu olması, doğumun ilaçla başlatılması, makatla geliş ve plasenta problemleri sezaryen sonrası vaginal doğum için uygunsuz durumlardır. Özellikle myom operasyonu, rahimin doğuştan şekil bozuklukları nedeniyle yapılan düzeltme operasyonları sonrası yapılan sezaryen sonrası vaginal doğum denemesi kesinlikle önerilmemektedir.

Özellikle bebek başı ile doğum yolu arasındaki uyumsuzluk nedeniyle önceki doğumları sezaryen ile sonuçlanan kadınlarda sezaryen sonrası vaginal doğum büyük oranda başarısız olmaktadır.

Sezaryen sonrası vaginal doğum denemelerinde meydana gelen ve korkulan problem rahmin yırtılmasıdır ve %1 civarında meydana gelir. Eğer ikinci sezaryen sonrası vaginal doğum denemesi yapılırsa bu komplikasyon oranı 5 kat artmaktadır.

İki ve daha fazla sezaryen geçirenler, rahmin sezaryende tek kat kapatılması, sezaryen sonrası enfeksiyon olması rahim yırtılması riskini arttırmaktadır. İki doğum arası 24 aydan azsa vaginal doğum esnasında rahim yırtılma olasılığı artmaktadır.

Sezaryen sonrası vaginal doğum yapan 15 801 kadın arasında 2 anne ölümü meydana gelmiştir. Başka bir çalışmada ise 15 338 vakada 2 bebek ölümü ve 7 tane hipoksik ensefalopati (bebeğin oksijensiz kalmasına bağlı sorunlar) bildirilmiştir. Bu son grupta 114 tane rahim yırtılması meydana gelmiş ve rahim yırtılması başına bebek ölümü % 1.8 ve hipoksik ensefalopati oranı % 6.2 civarındadır.

Rahim yırtılması riski % 1’ler civarında olmasına rağmen sezaryen sonrası vaginal doğum anne adaylarının hala ilgisini çekmektedir. Kaldı ki rahim yırtılması programlı sezaryenlerde bile sıklıkla gözlenen bir olaydır. Eğer sezaryen sonrası vaginal doğum yapılması planlanıyorsa tüm faktörler doğum hekimi tarafından gözden geçirildikten sonra karar verilmelidir. Doğum hekimi şartların uygun olmadığı yönünde görüş bildiriyorsa bu girişimden vazgeçilmelidir, çünkü meydana gelecek komplikasyonlar hem anne hem de bebeğin hayatını kaybetmesine sebep olabilir. Rahim yırtılması nedeniyle operasyona alınan vakalarda sıklıkla rahmin tamiri imkansızdır. Anne adayının rahminin alınması, kan kaybı nedeniyle kan verilmesi ve operasyon sonrası yoğun bakım gerektirebilir.

Sezaryen sonrası vaginal doğum için karar verilmişse, doğum yapılacak hastanede her an anestezi uzmanı ve acil sezaryen ile komplikasyonları tedavi edebilecek hazır bir ekip ve ekipman bulunmalıdır.


EPİDURAL ANESTEZİ İLE AĞRISIZ DOĞUM

Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Alper Mumcu, son yıllarda sık olarak tercih edilen epiduralli doğum yöntemini anlatıyor.


Ağrı nedir?

Stedman Tıp Sözlüğünde ağrı " gerçek veya olası doku hasarı ile birlikte hoş olmayan duyusal ve duygusal deneyim" olarak tanımlanıyor. Gerçekten de ağrı organizmada ters giden bir şeyler olduğunu belirtmeye yarayan rahatsızlık verici bir his, vücudun beyine gönderdiği bir uyarı.

Vücudumuzda sinir hücrelerinin bulunduğu her dokuda reseptör adı verilen algılayıcı hücreler bulunuyor. Bu reseptörler sıcaklık, soğukluk, dokunma, bası, gerilme gibi uyarılara karşı bir çeşit elektrik akımı üretiyorlar. Bu akım reseptörlerden sinirler yolu ile omuriliğe, oradan da beyindeki üst merkezler ulaşıyor. Beyin bu uyarıyı değerlendirip yorumlayarak organizmanın gerekli önlemleri almasını sağlıyor.

Ağrı sadece onu yaşayan birey tarafından hissedilip tanımlanabilen soyut bir kavram. Ağrıyı yaşayan kişi dışında başka kişilerce hissedilip, ölçülebilecek somut bir bulgu değil. Bu nedenle her bireyin ağrı tanımı ve ağrıyı hissetmesi birbirinden farklı. Aynı uyarı bir birey için çok şiddetli ağrı nedeni olabilirken bir diğer için çok hafif kalabiliyor. Bu durum kabaca ağrı eşiği olarak adlandırılıyor.

Yürürken bileğinizi burktuğunuzda şiddetli ve ani bir ağrı duyarsınız. Bu ağrı kısa bir süre içinde azalarak kaybolur. Bu tür ağrılara vücudu koruyucu ağrılar denir. Doku bütünlüğünü tehdit eden mekanik, kimyasal ya da termal etkenler sonucu bu tür koruyucu ağrılar ortaya çıkar ve organizma kendini koruyacak önlemler alır. Çok sıcak veya çok soğuk bir maddeye dokunur dokunmaz acı duymanız ve elinizi çekmeniz bu tür bir ağrıya örnektir.. Eğer bileğinizi burktuktan sonra ağrı giderek hafiflemek yerine şiddetleniyor, ayak ve bacağa doğru yayılıyor, yürümenizi yani normal fonksiyon görmenizi engelliyorsa bu kez anormal giden bir şeyler vardır ve belki de tedavi olmanız gerekmektedir. Bu tür ağrılar ise bütünlüğün bozulduğu patolojik durumlarda ortaya çıkan ağrılardır.

Görüldüğü gibi ağrının pek çok değişik çeşidi olabilir. Stedman tıp sözlüğünde ağrının ikinci bir tanımı daha var: " doğum sırasındaki rahim kasılmalarından her biri". Adem ile Havva’nın cennet bahçelerinden beri insan ile birlikte olan doğum sancıları ya da ağrıları fizyolojik ağrıya bir örnek. Kişiler arasındaki ağrı eşiği farklılıklarına göre herkesin doğum sırasında çektiği ağrının derecesi de birbirinden farklı. Ama eskilerin şiddetli ağrıyı tanımlamak için kullandığı " doğum sancısı gibi" ya da zor bir olayı tanımlamak için kullanılan " doğum sancısı çekmek" deyimleri bu ağrının insanın tanıdığı ve bildiği en şiddetli ağrılardan biri olduğunu düşünmek için oldukça yeterli.

Doğum sırasında yaşanan ağrıların iki temel türü var: duygusal ve fonksiyonel.

Duygusal ağrıların nedeni korku, bilinmezlik ve bilgisizlik. Bu üç faktör doğum sancılarının şiddetini olumlu ya da olumsuz etkiliyor. Doğum ile ilgili eğitim, ağrıyı ortadan kaldırmasa da onunla baş etmeyi öğretebiliyor. Kendisini nelerin beklediğini bilen bilinçli bir anne adayı ağrıya daha kolaylıkla direnebiliyor.

Fonksiyonel ağrılar ise doğum ağrılarının ana bileşeni. Rahim ağzının açılması, rahim kasılmaları, bebeğin aşağıya doğru inişi ve doğum sırasındaki tıbbi girişimler fonksiyonel ağrıların nedeni.

Günümüzün anne adayları ise kendi annelerinden çok daha şanslı. Çünkü artık epidural anestezi ya da halk arasında bilinen adıyla "ağrısız doğum" çok daha güvenli ve yaygın bir şekilde kullanılıyor.

Epidural anestezi nedir?

Epidural anestezi vücudun belirli bir bölgesindeki ağrı iletimini durduran bölgesel ya da lokal anestezi türlerinden birisidir. Anestezi uzmanı bir doktor tarafından uygulanır. Doğum ağrısını kontrol altına almanın en etkili yöntemi olmakla birlikte sadece bu amaçla kullanılmaz. Sezaryen başta olmak üzere bel seviyesi altında yapılan pek çok ana cerrahi girişim epidural anestezi eşliğinde yapılabilir.

Omuriliği çevreleyen ve dura adı verilen zarın etrafına lokal anestezik madde verilerek ağrı uyarılarının beyine ulaşması engellenir. Eğer bu bölgedeki motor işlevi sağlayan sinirler de etkilenirse tam bir anestezi meydana gelir ve uygulama yapılan bölgenin altında kalan kısımda his ile birlikte hareket kabiliyeti de ortadan kalkar. Kişi bu durumda bacaklarını ne hissedebilir ne de oynatabilir. Bu sezaryen ameliyatlarında uygulanan epidural anestezidir. Oysa doğumda amaç sadece ağrıyı gidermek olduğundan epidural aralığa daha az dozlarda lokal anestezik ile birlikte güçlü ağrı kesiciler de verilir. Bu sayede motor kayıp olmayacağından anne adayı ağrı duymadığı halde dokunmaları hissedebilir ve bacaklarını oynatabilir. Lokal anestezik miktarı çok düşük tutularak anne adayının doğum eylemi sırasında yürüyebilmesi dahi sağlanabilir.

Sipinal anestezi nedir?

Anestezik ve ağrı kesici maddelerin dura zarının çevresine değil de zarı geçtikten sonra omuriliği çevreleyen sipinal sıvının içine verilmesidir.

Epidural anestezinin etkisi yaklaşık 15-20 dakika içinde başlar ve uzun süre devem edebilir. Oysa sipinal anestezi hemen etki eder ancak etkisi daha kısa sürelidir. Bu nedenle sezaryen ameliyatlarından önce hem epidural hem de sipinal anestezi bir arada yapılır buna kombi ya da kombine anestezi adı verilir.

Epidural anestezi ne zaman ve nasıl yapılır?

Vajinal doğumda rahim kasılmaları düzenli hale geldikten sonra ya da rahim açıklığı 4 santimetreye ulaştığında epidural anestezi yapılabilir. Kasılmalar düzensiz ise ya da erken dönemde takıldığında kasılmaların durmasına neden olabileceğinden bu konuya dikkat edilmelidir.

Anne adayı yan yatar ya da oturur pozisyondayken kateterin takılacağı alan antiseptik solüsyonlar ile temizlendikten sonra steril örtüler ile örtülür. Kateter bel bölgesindeki omurgaların arasından girilerek yerleştirilir. Önce bu bölgedeki cildi uyuşturmak için lokal anestezi yapılır. Ardından ince bir iğne ile iki omurga arasından geçilerek epidural zara ulaşılır. Eğer sipinal anestezi de uygulanacaksa çok ince bir iğne ile bu zar da geçilerek subaraknoid boşluğa girilir ve beyin omurilik sıvısının geldiği gözlendikten sonra ilaç verilir. Epiduralde ise iğnenin arkasından çok ince bir kateter (boru, tüp) girilerek uygun mesafeye kadar itilir ve bu kateter dura zarı çevresindeki epidural aralığa yerleştirilir. Daha sonra iğne çıkartılır ve kateterin dışarıda kalan ucu flasterler ile hastanın sırtı boyunca sabitlenir. Dışarıda kalan uçtan enjektör yardımıyla ilaç verilebileceği gibi sürekli belirli dozda ilaç pompalayan otomatik cihazlar da kullanılabilir. Kateter yerleştirildikten sonra ilk önce az miktarda ilaç test dozu olarak verilir. Burada amaç olası bir alerjik ya da aşırı reaksiyonun olup olmayacağını gözlemektir. Bu tür bir reaksiyonun olmadığı gözlendikten sonra tedavi dozu verilir. Vajinal doğumlarda genelde sipinal anestezi uygulanmaz. Bu nedenle kateter yerleştirilip tedavi dozu verildikten 15-20 dakika sonra anne adayı kasılmaları hissetmesine rağmen ağrı duymamaya başlar. Doğum uzadığında ve ilacın etkisi azalıp hasta ağrı duymaya başladığında ek dozlar verilir. Bu şekilde doğum gerçekleştirildikten sonra epizyotomi de ek bir anesteziye gerek kalmadan kolaylıkla dikilebilir.

Vajinal doğumu takiben hemen, sezaryeni takiben ise 24 saat sonra kateter çıkartılarak uygulamaya son verilir. Kateterin çıkartılması sırasında hasta hiçbir rahatsızlık duymaz.

Epidural kateter takılması hasta açısından kolay tolere edilebilir, acısız ve rahat bir uygulamadır. Kateterin epidural boşluğu girdiği anda bacakta elektrik çarpmasına benzer bir his oluşması dışında hastaya rahatsızlık vermez. Epidural anestezi uygulamasında en önemli nokta işlemi yapan anestezi uzmanının tecrübesidir.

Epidural anestezinin avantajları nelerdir?

• Doğum ağrılarının giderilmesinde en etkili yoldur
• Genel anesteziye göre komplikasyon riski daha az olduğundan tercih edilmelidir.
• Annenin bilinci açık olduğu için sezaryen sırasında doğuma katılabilir, ameliyat devam ederken bebeğini kucağına alabilir.
• Uygun zamanda takıldığında normal doğumun ilerlemesini hızlandırır

Epidural anestezinin komplikasyonları ve yan etkileri nelerdir?

Epidural anestezide risk zannedilenin aksine deneyimli uzmanlar tarafından yapıldığında son derece azdır.

• En sık görülen yan etki ani tansiyon düşmesidir. Omurilik içinde ağrı ve motor iletimi sağlayan sinirler dışında istemsiz çalışan kasların fonksiyonlarını kontrol eden sinir lifleri de bulunur. Bu liflerin etkilenmesi durumunda kan damarlarında gevşeme ve genişleme meydana gelerek tansiyon düşüklüğü ortaya çıkabilir. Bu ani tansiyon düşmesinin önüne geçmek için işlemden hemen önce damar yolundan yaklaşık 1 litre sıvı hızlı bir şekilde verilerek damar yolunun dolması sağlanırsa sorun yaşanmaz.

• Anestezinin yetersiz olması ya da tek taraflı olması. Bu gibi durumlarda kateterin çıkartılarak yeniden takılması gerekebilir.

• Dura zarının yırtılıp sıvının dışarı kaçmasına bağlı olarak görülebilen başağrısı. Nadir olarak görülen bu durumda işlemden sonra 1-3 gün içinde şiddetli başağrıları yaşanabilir. Ağrılar dayanılmaz olur ise epidural kateterin yerleştirildiği alana pıhtı yaması yapılabilir.

• Kullanılan ilaçlara bağlı olarak hafif alerjik bir reaksiyon gelişebilir ve hastada yaygın kaşıntı ortaya çıkabilir.

• Anne adayı etkili bir şekilde ıkınamaz ise doğumun ikinci evresi uzayabilir ve vakum ya da forseps uygulanması gerekebilir.

• Nadiren işlem sonrası idrar yapmada geçici zorluk görülebilir.

• Çok nadir olarak enfeksiyon gelişebilir.

• Felç çok çok nadiren görülen bir komplikasyondur.

Kimlerde epidural anestezi uygulanmaz?

• Kanama bozukluğu olması
• Antikoagülan tedavi alınması
• Uygulama bölgesinde enfeksiyon varlığı
• Trombosit düşüklüğü saptanması
• Anne adayının uygulamayı reddetmesi durumlarında epidural anestezi uygulanmaz.

Epidural anestezi hem vajinal hem de sezaryen ile doğumların son derece konforlu ve keyifli geçmesini sağlayan, 25 yıldır yaygın bir şekilde güvenle uygulanan modern bir tıbbi yaklaşımdır. Her anne adayı bu uygulamadan yararlanması için teşvik edilmelidir.

NORMAL DOĞUMU TERCİH EDİN

Doğumda canının çok yanacağı ve bir problem çıkacağı endişesine kapılan hamile kadınların doğru bilgilendirilmesi gerekiyor. Eğer anne adayı yakın çevresi ve doktorunun desteği varsa normal doğuma sıcak bakıyor. Aksi bir durumda ise hamile kadınlar doğum ağrısından, süresinden, dikişinden, bebeği veya kendisini etkileyebilecek sorunlardan endişe ettikleri için sezaryenle doğum yapmayı tercih ediyorlar.

Acıbadem Hastanesi Bakırköy'de görev yapan Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Opr. Dr. Tahir Aslan, "Önceki yıllara göre kadınların daha geç evlenmeleri ve gebe kalmaları, az sayıda çocuk sahibi olmak istemeleri, "riskli gebelik veya kıymetli bebek kavramlarının ortaya atılması ile anne adaylarının gittikçe normal doğumdan uzaklaştığına dikkat çekiyorlar.
Normal doğuma hazırlık

Geleneksel olarak ülkemizde hamilelik, kadınlar yakın çevresinden dinlediği öykülerin etkisiyle doğuma hazırlanıyor. Kırsal kesim kökenli ailelerde doğum normal bir süreç olarak algılanıyor. Kentlerde ise son yıllarda gittikçe artan sezaryen isteği olduğuna işaret eden uzmanımız, bu kesimde daha çok "sezaryene ruhsal hazırlık" söz konusu olduğunu belirtiyor ve ekliyor:
"Kadının kendini bekleyen tıbbi sürece olumlu bakış fikrine sahip olması, ruhsal hazırlığın yüzde 90'lık kısmını oluşturur. Geri kalan yüzde 10'lukkısımda hastanın doktoruna, doğum yapacağı kuruma ve modern tıbba güveni kapsıyor. Anne adaylarının bu süreçte desteklenmeleri normal doğuma hazırlık için kurslara yönlendirilmeleri gerekiyor. Talep olmaması, yönlendirme olmaması, faydalarının algılanmamış olması, çok kar edilen yönünün olmaması da bu kursların sayılarını ve sürekliliklerini engelliyor. Bu nedenle doğuma bilinçli hazırlanma isteği olan anne adayları bile bu tür organizasyonlara zor ulaşıyorlar.

Doğuma hazırlık kursları

Acıbadem Hastanesi Kadıköy ve Bakırköy'de 6 aralık 21 tarihinden beri Doğum Öncesi Eğitim Programları uygulanıyor. Bu kurslar sayesinde hamile kadınların normal doğumla ilgili önyargıları ve korkuları azalıyor. Doğuma hazırlı kursu, hamilelik dönemi, doğum eylemi, doğum sonrası dönem ve bebek bakımıyla ilgili bilimsel doğruları içeren bilgilendirmeyi sağlıyor. Kursta gebelik ve sonrası döneme özgü fizik egzersizleri, doğum eyleminde kullanılacak solunum egzersizleri ve gevşeme tekniklerini öğretiyor. Opr. Dr. Tahir Aslan bu kursların normal doğumla ilgili ana hedefinin anne adayında gerginliği azaltmak, gevşemeyi sağlamak olduğunu belirterek şunları ekliyor:
"Bugün bilimsel kanıtlar göstermiştir ki, bu tür kurs alan hastaların doğumları diğer hastalara kıyasla en az yüzde 25 daha kısa sürmektedir, daha stressiz, neşeli doğumlar söz konusu olmaktadır. Bu durum nasıl gerçekleşiyor sorusunun yanıtına gelince. . . Çok net olarak biliyoruz ki endişe-gerginlik-korku ağrı düzeyini arttırıyor. Bu durum kendi içinde bir kısır döngü oluşturuyor ve ağrı da gittikçe artıyor. Bu kısır döngü bir yerden kırılmalıdır ki ağrı hissi azalabilsin. "
Doğuma hazırlık kursuna katılarak anneyle beraber eğitilmiş baba adaylarının doğuma girerek anneyi desteklemesi özellikle öneriliyor.

Normal doğumun süresi

Normal doğumun süresi ilk gebelikte ve daha önce doğurmuş hastada farklılık gösteriyor. Genellikle ilk doğumların uzun sürdüğünü belirten uzmanımız, sözlerini şöyle sürdürüyor:
"Her iki grupta da genellikle süreyi belirleyen 1. evredir. Bu evre hastadan hastaya çok farklılık göstermektedir. Bu süre 7-8 saat sürebildiği gibi 2-3 saat de olabilir. Ancak bilinmelidir ki bu evrede rahim açılması çok artmadığı için, kasılmalar rahmi hazırlayıcı kasılmalar olduğundan ağrının algılanması çoğu zaman abartıldığı kadar olmayacaktır. Anne adaylarımızın çoğu bu süreyi çok rahatlıkla doktoru ile telefon kontağını sürdürerek evlerinde aileleriyle beraber geçirebilmektedirler. Çoğu zaman hastaneye gelme zamanı 1. evrenin sonu ile 2. evrenin başına rastlar. Bu aşamadan sonra bebeğin doğumuna kadarki zaman çok daha kısadır. Eğer her şey yolunda gidiyorsa bu dönem kadından kadına farklılık göstermekle beraber, minimum saatte bir santimetre açılacak bir hızda gerçekleşir. Ikınma ve bebeğin doğumu ortalama ilk gebelikte 50 dakika, doğurmuşlarda 20 dakika olabilir.

Ağrısız normal doğum

Doğum ağrısının şiddeti kişiden kişiye göre değişiyor. İşte bu noktada modern doğum devreye giriyor. Hastaya göre kişiselleştirilmiş, doğum ağrısını azaltmaya yönelik yöntemler kullanılıyor.
Dr. Hatem Doğu, ağrısız doğumun bugünkü literatürde en sık "epudüral veya kombine spinal-epidural doğum anestezisi" olarak uyguladıklarını belirterek şöyle devam ediyor:
"Uygun vakalarda uzmanlarınca uygulandığında gerçekten hastanın kasılmalarını engellemeden, ağrı hissini ciddi oranda azaltmasıyla diğer yöntemlere göre üstünlük sağlıyor. "

Normal doğumun sezaryene üstünlükleri

Yapılan birçok araştırma normal doğumun sezaryene olan üstünlüklerini ortaya koyuyor. Normal doğumun sezaryenin riskini taşımıyor oluşu bu üstünlüklerin en önemlisi. Bilindiği gibi sezaryen belki de dünyada en çok yapılan operasyon. Ancak yine de bir operasyon olması belli riskleri de beraberinde getiriyor. "Büyük ameliyatlarda söz konusu olan kanama, enfeksiyon, mesane ve bağırsak yaralanmaları, anesteziyle ilgili riskler sezaryen için de geçerli. Oysa normal seyreden bir doğumda tüm bu risklerin istatistiki olarak çok daha az görüldüğünü belirten Opr. Dr. Tahir Arslan, "Tıbbi kanıtlarda bunu doğruluyor. Normal doğum süreci özellikle eşlerin beraber yaşadığı mutlu bir deneyim. Bebeğin doğumunu eşiyle paylaşmak genel anestezi alan hastalarda mümkün olmuyor ve doğan bebeği yaşattığı güzel duygular paylaşılamıyor. " diyor ve şöyle devam ediyor:
"Ayrıca iyileşme ve vücudun normale dönme hızı normal doğum sonrası daha çabuk olmaktadır. Doğum sonrası karında kesi olmadığından karın kasları daha çabuk eski formlarını alabilmektedir. Normal doğum sonrası emzirme daha kolay ve çabuk başlamaktadır. Özellikle isteğe bağlı yapılan sezaryenler sonrası bebeğin ağrıları başlamadan ve erken doğurtulmasına bağlı TTN denilen tablonun oluşma olasılığı daha fazladır ve dünya literatürü de bunu desteklemektedir. Ek olarak normal doğumun maliyetinin düşük olması da ekonomik kaynak kısıtlılığının sözkonusu olduğu durumlarda çok önemli olabilmektedir.

Normal doğumun riskleri

Günümüzde normal doğumun riskleri modern yöntemlerle, tıpkı sezaryende olduğu gibi asgariye indirilmeye çalışılıyor. Doğum eylemi süresince anneyi ve bebeği güvenli bir şekilde takip etmeyi kolaylaştıran yeni metodlar ve monitarizyon cihazları kullanılıyor. Uzmanımız, bebek anne açısından normal doğumun riskli olduğu durumlarda eğer çözüm sezaryen ise doğumun bu şekilde yapıldığını belirtiyor ve "Buna sezaryenin medikal enfeksiyonları denmektedir. Ancak beklenmeyen komplikasyonlar ister normal doğum ister sezaryen olsun her zaman, dünyanın her yerinde olmaktadır ve olacaktır. Bu nedenle doktoru ve doğum yapılacak yeri seçerken dikkatli olunmalı. Genellikle kabul edilen sezaryen risklerinin normal doğum risklerine göre daha fazla ciddi olduğudur" diyor.

NORMAL DOĞUM MU, SEZARYEN Mİ?

Normal doğumun avantajları nelerdir?

Öncelikle alışılagelmiş doğal bir yoldan bebeğin dünyaya gelmesidir. Doğa zaten vagina ile biten doğum yolunu gebelik süresince bu doğum eylemine kendini hazırlar ve tüm olaylar bu yoldan gerçekleşmesi için yönlendirilir,

Her ne kadar uzun da sürse ayağa kalkıp normal hayata dönme olasılığı daha çabuk olur.
Bebeğinizin ilk ağlamasını duyar ve bunun verdiği heyecan herhalde hiçbir şeyle karşılaştırılmaz.
Diğer doğumların da normal vaginal yoldan olma olasılığı daha yüksektir.

Normal doğumun dezavantajlar nelerdir?

Uzun ve yıpratıcı bir süreçtir ve doğum ağrılarına katlanmanız gerekmektedir.
Normal vaginal doğum sonucunda oluşan sekeller ve deformasyonların oluşumu da herkes tarafından bilinmektedir. Vaginanın genişlemesi, idrar kesesi ve kalın barsağının vagina içine doğru fıtıklaşması sıkça rastlanan olaylardır ve ileride bunların düzeltilebilmesi için ek operasyonlar gerekebilir.
Doğum yolundaki bebeğin iyilik hali çok yakından takip edilmesi gerekir ve en küçük ihmaller ilerde ciddi sekellere sebep olabilir .
İri bebeklerin doğumunda oluşan geniş vagina yırtıkları hem tamir edilmesi zor hem de uzun operasyon zamanı gerektiren problemlerdir. Ciddi bir şekilde tamir edilmeyen yara ve yırtıklar genç yaştaki hanımların idrar ve büyük abdest kaçırmasına sebep olur ki normal yaşamı zehir eden bir sıkıntıdır.
Tabii şunu da iyi bilmek gerekir: normal doğum için yatırılan hastaların ortalama % 25 ‘i doğum ağrılarını çekerler ama muhtelif sebeplerden dolayı, doğum yine ACİL sezaryenle sonuçlanmaktadır.

Sezaryen doğumun avantajları nelerdir?

Doğum ağrılarını çekmek zorunda değilsiniz.
Bebeğinizin sıkıntıya düşme olasılığı en düşük orandadır.
Normal operasyon gibi randevu ile gelip anestezi hazırlığı sonrası uyuyup gözünüzü açtığınızda bebeğiniz yanınızda görmeniz herhalde azımsanmayacak kadar önemli bir konfor. Tabii spinal anestezi yapılmışsa doğum ağrısı olmadan 2-3 dak içinde bebeğiniz kucağınızda olmaktadır.
Aynı zamanda tüplerin de bağlanarak ek bir operasyona gerek duyulmadan bu önemli işlem gerçekleşebilir.

Sezaryen doğumun dezavantajları nelerdir?

Genel anestezi gerektirir. Spinal (epidural) anestezi denen belden yapılan anestezi çeşitleri de mevcuttur. Fakat genel anestezi hem hastanın hem de doktorun öncelikle tercih ettiği bir yöntemdir.
Karın boşluğu açılır ve bunu takip eden operasyon sonrası ciddi bir bakım gerektirdiği gerçeği gözardı edilemez.
Normal doğumda hastanede kalma süresi 1-2 günle sınırlı iken, sezaryende bu süre ortalama 3 gün kadardır.
Tabii ki bir sezaryen hastasının tamamen normal hayatına dönmesi en azından 7-8 gün içinde olur
Bu avantaj ve dezavantajlar listesi istendiğinde uzatılabilir ve her hekim kendi tecrübe ve bilgisine göre sezaryen ve normal doğum kriterlerini genişletebilir. Fakat evrensel olan bazı gerçekler her hasta için geçerlidir.

Öncelikle bebeğinizin makat (popo) ile gelmesi, doğum öncesi tahmin edilen ağırlığının 3 500 gram’dan fazla hatta 4000 gr üstünde ise anne adayının doğum kanalının yapısına göre normal doğum riskine girmek anlamsız olur. Bebeğin doğum öncesi takiplerinde gelişme sorunu veya bazı sağlık sorunlarının olasılıklarında tabii ki normal doğum stresini ilave etmek her zaman gerekmeyebilir. Özellikle premature doğumlarda ve bebeğin bir an evvel doğurtulması gerektiği hallerde de normal doğumda ısrar etmek iyi bir davranış değildir. Tabii ki anne adayının normal doğum korkusu ve doktoru ile bu eylem sürecinde uyumsuzluk belirtileri de sezaryen için geçerli bir sebeptir.

Her ne kadar doğum öncesi takiplerde normal doğum mu sezaryen mi sorusuna cevap aranıyorsa da, gerçek bulgular doğum eylemi başladığında yapılan ilk muayenelerde elde edilir. Tabii takiplerde özellikle bebek kalp ritmindeki problemler başta olmak üzere baş ile doğum yolu arasındaki uyumsuzluk, uzun ve anne adayının yorgun düştüğü ve bu yorgunluk neticesinde doğum ağrılarının durduğu durumlarda sezaryen kurtarıcı olarak imdadımıza yetişir.
DOĞUMA YARDIMCI TEKNİKLER

Anadolu Sağlık Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op.Dr. Ebru Füsun Akbay, doğuma yardımcı yöntemler hakkında bilgi verdi.

Sağlıklı ve doğal olarak bilinen normal doğum birçok anne adayının aynı zamanda korkulu rüyasıdır. Normal doğumu bir kabus olmaktan çıkarıp iyi bir deneyim haline getirmek için kadınlara ne gibi yardımlarda bulunabiliriz?

Öncelikle anne adayının zihninde doğum süreci netleştiğinde daha sakin olmalı ve doğum sırasında sağlık personeli ile işbirliği içinde doğumun güvenli bir şekilde gerçekleşmesine yardımcı olmalıdır. Anne adayı ile doktorun işbirliği yapması her iki taraf için süreci kolaylaştıracaktır.

Gebeliğin son üç ayına girildiğinde, anne adayında genellikle doğum ile ilgili gerginlik başlar. Aslında bu korku ve endişe doğaldır. Gebelik boyunca kadın doğum hekimi ile kurulan kontak ve diğer doğum ekibi ile gebeliğin son döneminde tanışmak; bu korkuların yenilmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Hatta son dönemde doğumun gerçekleşeceği ortamı görmek, ekiple tanışmak da doğuma hazırlık için atılabilecek önemli adımlardır.

Gebelik süresince yapılabilen ve doğumu kolaylaştıran egzersizler mevcuttur. Bunları uygulamadan önce en önemli şart, kadın hastalıkları ve doğum uzmanı tarafından egzersize engel olacak bir sağlık probleminin olmadığının tespit edilmesidir. Gebelik esnasında uygulanabilecek egzersizlerin başında yürüyüş, yüzme, aerobik hareketler ve bisiklete binmek gelmektedir. Solunum egzersizleri de doğum sırasında ağrıyı kontrol etmekte faydalıdır. Günlük önerilen egzersiz süresi 30 dakikadır.

Obezite ve hamilelik sırasında aşırı kilo alımı normal doğumu zorlaştırmaktadır. Gebelikte alınması tavsiye edilen kilo hastanın gebelik öncesi kilosuna göre değişmektedir. Vücut kitle indeksinin 25’in üzerinde iken hamile kalan kadınlarda gebelik süresinde 10 kilodan az kilo alımı önerilmektedir. Bu nedenle kilo alımı kontrol altında tutulmalı gerekirse uzman bir diyetisyen tarafından yardım istenmelidir. Hamilelik süresince yapılacak düzenli egzersiz de kilo alımını kontrol altında tutmaya yardım eder ve gebelikte oluşabilecek gestasyonel diyabeti önleyebilir. Obezite ve gestasyonel diyabet bebeğin fazla kilolu olmasına neden olur bu da doğum sırasında bebekte zorlanma sonucu kırık ve felçlere, annede yırtıklara yol açabilir.

Doğumda en korkulan sancıların yol açtığı şiddetli ağrılardır. Ancak ağrı kontrolü birçok şekilde sağlanabilir. Damar yolu ile verilen ağrı kesiciler daha çok uyuşturucu etkileri olan narkotik ilaç türevleridir. Annede uyku hali ve sınırlı ağrı kontrolü sağlarlar. İlaçların etkisiyle annede bulantı ve kaşıntı da görülebilir. Bunlar annenin kan dolaşımından plasenta yolu ile bebeğe geçtiği için bebekte de doğum sonrasında solunum baskılanmasına ve uyku haline neden olabilmektedir. Günümüzde yaygın kullanılan yöntemlerden biri rejiyonel anestezi olarak bilinen epidural ve spinal anestezidir. Bu yöntemler anestezi uzmanları tarafından uygulanmaktadır. Temelde bel omurları arasından bir iğne ile omurilik etrafındaki sıvıya ilaç verilmesi yoluyla vücudun alt yarısında ağrı hissi ortadan kaldırılmaktadır. Eğer bu boşluğa ince bir kateter yoluyla devamlı ilaç verilirse buna epidural anestezi, tek bir defa ilaç verilir ve kateter yerleştirilmezse buna spinal anestezi adı verilmektedir.

Rejiyonel anestezi ağrı kontrolünde damar yolu ile verilen ağrı kesicilerden daha etkindir. Ayrıca bebeğe ağrı kesici ilacın geçmesi söz konusu olmadığından bebek etkilenmemektedir. Anne uyanık ve rahat olduğundan sağlık personelinin direktiflerine uyabilmekte ve doğuma yardımcı olabilmektedir. Epidural ve spinal anestezinin en sık yan etkileri tansiyonda düşme, buna bağlı bebeğin kalp atımlarında düşme, kaşıntı ve özellikle 2-3 gün sonra başlayan şiddetli başağrısı. Ağrının kontrol altına alınması hastanın rahatlamasını, kasların gevşemesine bağlı olarak bebeğin doğum kanalında aşağıya doğru daha kolay inmesini sağlayacaktır. Rejiyonel anestezi doğum travayı süresini 1 ila 2 saat uzatabilmektedir. Ayrıca rejiyonel anestezinin doğum sürecine bir diğer negatif etkisi, hasta doğum sancılarını çok hafif veya hiç hissetmediğinden rahim ağzı tam açıklığa ulaştıktan sonra doğal olarak oluşan ıkınma hissi gelişmediğinden anne doğum için gerekli şekilde etkin ıkınarak bebeği itmekte zorluk yaşayabilir.

Doğumun ikinci evresi olarak bilinen rahim ağzının tam açıklığa (yani 10 cm’e) ulaşması ile başlayan ve bebeğin doğumu ile sonlanan sürecin rejiyonel anestezi ile 3 saat, anestezisiz 2 saatten uzun sürmesi durumunda kadın hastalıkları ve doğum uzmanının hastayı yeniden değerlendirmesi gerekmektedir. Ya annenin kemik çatısı o kilodaki bir bebeğin doğumuna uygun değildir ki bu durumda sezaryen ile doğum kararı alınmalıdır. Ya da anne doğru ve etkin bir şekilde ıkınamıyordur. Bu tür durumlar ile en sık ilk gebeliklerde acemi anne adaylarında karşılaşıyoruz. Süreç sonunda anne bitkin ve halsiz düşmektedir. Bazı durumlarda da doğum çok yakındır ancak bebeğin kalp atımlarında bebeğin kafasına bası nedeniyle düşmeler başlamış olabilir. Uzman hekimin değerlendirmesi sonucu normal doğuma engel bir faktör tespit edilemiyorsa doğumu bu aşamada hızlandırmak amacıyla doğuma yardımcı yöntemlerden forseps veya vakuma başvurulabilinir. Her iki yöntemin de tecrübeli bir uzman kadın doğumcu tarafından uygulanması gerekmektedir. Bu yöntemlerin temeli bebeğin başının tutularak doğum için uygun pozisyonda değil ise uygun pozisyona çevrilmesi ve aynı anda çekme kuvveti uygulanarak bebeğin doğumunun sağlanmasıdır. Bu yöntemlerin uygulanması için bebeğin başının doğum kanalında belli bir seviyeye kadar inmiş olması şartdır. Forseps yönteminde bebeğin başı iki adet metal büyük kaşığa benzer aletlerle kafanın iki yanından kavranmaktadır. Vakumda ise, bebeğin başı içinde negatif basınç oluşturulan ve bebeğin başına yapışan metal veya plastik başlıklarla tutulur. Sabit bir çekme kuvveti uygulanarak anne gelen sancı ile ıkınırken bebeğin doğum kanalında ilerlemesi sağlanır. Bu esnada diğer yardımcı bir sağlık personeli anne karnı üzerinden rahim tepesine kuvvetlice bası uygulayarak bebeğin doğum kanalında ilerlemesini destekleyebilir. Tüm bu itme ve çekme hareketleri esnasında anne ve bebeğe zarar verilmemesi açısından profesyonel sağlık ekibi tarafından dikkatlice yapılmalıdır. Aksi takdirde bebeğin başında cilt altı, beyin çevresi ve içi ciddi kanama, annede kalıcı hasara yol açan yırtıkların oluşması gibi riskler artar. Bu yöntemler kalp ve solunum hastalığı gibi medikal problemleri bulunan ve doğum sırasında fazla yorulması istenmeyen anne adaylarına da uygulanmaktadır.

Forseps veya vakum uygulanacak olan hastalara epidural veya spinal anestezi yapılmış olması tercih edilmektedir. Epizyotomi yöntemi ile vajen çıkımı kesilerek genişletilir, bu hem bebeğin geçişini kolaylatırır hem de annede istenmeyen tamiri zor yırtıkların oluşmasını önler.
Yine doğuma çok yakın olan bir kadında bebeğin başı vajen girişinde görülürken sancı sırasında rahimin en üst noktasına basınç uygulanarak annenin bebeği aşağıya itmesine yardımcı olmakta mümkündür ve buna Kristeller manevrası denmektedir.

Doğumun anne adayı için huzur ve güven ortamında geçmesini sağlayacak en önemli şey, gebelik takibi sırasında anne adayı ile doktoru arasında iyi bir diyalog ile güven bağının oluşmasıdır. Bu nedenle düzenli gebelik takiplerinin yapılması önerilmektedir. Gebenin gerginliğinin detaylı bilgilendirilme ile azaltılması önemlidir. Belirsizlik stresi ve korkuyu arttıracağından hamile kadının aklındaki soru işaretleri kaldırılmalıdır. Eşinin ve ailesinin gebelik süresince ve doğum sırasında bizzat desteği önemlidir.

SUDA DOĞUM

Hidroterapi yani su ile tedavi uzun yıllardır kas gevşetici ve rahatlatıcı etkileri nedeni ile kullanıla gelen bir alternatif tedavi yaklaşımıdır. Bu etkinin normal doğumlarda da kullanılabileceği fikri de oldukça eskilere dayanır. Dokümente edilen ilk su altı doğumu 1803 yılında Fransa'da yaşanmıştır. Ancak bu planlı bir doğum değildir. Uzun süre doğum eyleminde kalan ve biraz rahatlamak için sıcak su dolu bir küvete giren bir kadının doğumu bu esnada gerçekleşmiş ve bu tesadüf sonucu suda doğum yapan ilk kadın olarak tarihe geçmiştir.

1960'lı yıllara kadar suda doğum ile ilgili herhangi bir gelişme yaşanmazken bu tarihlerde ilk kez eski Sovyetler Birliği'nde Igor Charkovshy bu konuda denemelere başlamıştır. Onu 1978-1985 yılları arasında Fransa'da yaşayan Dr. Michel Odent izlemiş ve su altında pek çok doğumun gerçekleşmesinde yardımcı olmuştur.

Suda doğum uygulamaları daha sonraları bir ara güncellik kazansa da belirli bölgeler dışında hiçbir zaman popülarite kazanamamıştır. Günümüzde eski Sovyet Cumhuriyetleri, İngiltere ve Fransa'nın bir kısmı ile Amerika Birleşik Devletlerinde sınırlı sayıda klinikte uygulanmaktadır.

İşlem yaygınlık kazanmadığında konu ile ilgili bilimsel araştırma ve makaleler de son derece sınırlı sayıdadır ve bunların büyük bir kısmı ebelik ile ilgili dergilerde yer almaktadır. Suda doğum klinikleri de genelde ebelerin görev yaptığı merkezler şeklindedir.

Suda doğum yaptıran ve bu uygulamayı savunan kişiler ılık suyun sakinleştirici ve ağrı giderici etkileri olduğunu ve bu etkinin kadının kendisini rahat hissetmesine ve doğumun daha kolay geçmesine yardımcı olduğunu ileri sürmektedirler. Bu görüşler dışında suda doğumun su dışında doğuma üstün olduğunu gösteren hiçbir bilimsel araştırma yoktur.

Konuyla ilgili yapılan ve normal doğum ile suda doğumu karşılaştıran sistemik bir araştırmada yarar ya da istenmeyen etki açısından her iki doğum şeklinin birbirine karşı avantaj ya da dezavantajının olmadığı gösterilmiştir.

1994-1996 yılları arasında İngiltere'de gerçekleşen doğumların sadece %0.6'sı suda olmuş ve bu doğumların da %9'u evde gerçekleşmiştir. Bu doğumlarda bebek ölüm oranı binde 1.2'dir ve normal suda olmayan doğumdan çok farklı değildir.

Suda doğumu savunanların hipotezi ılık suyun kasları gevşeteceği ve zihinsel rahatlık sağlayacağı ve bu sayede plasentaya giden kan akımının artarak daha az ağrılı ve daha kısa bir doğum süreci yaşanacağıdır. Ancak burada suyun sıcaklığı önem kazanmaktadır.Su için ideal sıcaklık 37 derecedir. Suyun daha sıcak olması durumunda anne adayının kan dolaşımında değişim olabilir ve ani tansiyon düşüklüğü ile plasentaya giden kan akımlarında azalmalar yaşanabilir bu da hem anne adayını hem de bebeği gereksiz risk altına sokabilir. Ayrıca suda uzun süre kalınması durumunda anne adayında terlemeye bağlı sıvı kaybı görülebilir.

Suda doğumla ilgili bir başka risk de enfeksiyon olasılığındaki artıştır. Doğum eylemi sırasında suya karışan kan ve dışkı hem anne hem de bebek için risk yaratır.

Suda doğum sırasında karşılaşılan ve önceden kestirilemeyen bir başka risk de kordon kopmasıdır. Özellikle bebeğin göbek kordonunun kısa olması durumunda aniden su yüzüne çıkan bebeğin kordonu kopabilir ve bebek kan kaybedebilir. Yapılan bir çalışmada suda doğum sonrası bebeklerin %14'ünün kordon kopması nedeni ile yoğun bakıma alındığı ve hatta bir bebeğe kan verilmesi gerektiği saptanmıştır.

Doğumun yapılacağı havuzun fazla derin tutulmaması ya da bebeğin tamamen doğana kadar yukarı çekilmemesi bu riski azaltabilir.

Solunum açısından bakıldığında ise suda doğum bebeğin boğulma ya da su yutma riskini arttırmamaktadır.

Görüldüğü üzere suda doğum normal doğuma herhangi bir üstülük sağlamamaktadır. Kaldı ki evrim süreci içerisinde suda yaşayan pek çok canlı üremek için karaya gelmeyi tercih etmekte, karada yaşayan hiçbir canlı ise bu amaçla suya gitmemektedir. Suda doğum yapmak tamamen fantastik ve marjinal bir yaklaşımdır.

Ülkemizde suda doğum ile ilgili tecrübesi olan hekim sayısı neredeyse hiç yoktur.

Dünyada yaygın uygulama alanı bulamamış bu yöntemin ülkemiz de de popülerlik kazanmasını uzak bir olasılık olarak görmekteyim. Ayrıca sağlık mevzuatında konu ile ilgili herhangi bir düzenleme bulunmaması nedeni ile görülebilecek olumsuzluklar karşısında yasal prosedürün de bilinmemesi nedeni ile pek çok jinekolog bu doğum şeklini uygulamaya yanaşmayacaktır.
YAKLAŞAN DOĞUMUN BELİRTİLERİ
Büyük olasılıkla tüm gebeliğiniz boyunca etrafınızdaki pek çok kadın size kendi doğum öyküsünü anlatacak, bazısı çok zorlandığını bazıları da çok rahat bir doğum yaptığını söyleyecektir. Bu hikayelerin ortak yanı hiçbirinin diğerinin aynısı olmamasıdır. Gerçekten de doğum eylemi özel bir durumdur. Farklı kadınlarda değişik şekillerde olduğu gibi aynı kadının farklı doğumları da birbirinden çok değişik olabilir.

Doğum eyleminin farklı olmasına karşın yaklaşan doğumun belirtileri genelde benzerdir. Her kadında tüm belirtiler olmayabilir ancak varlığı doğumun birkaç gün ile birkaç hafta arasında gerçekleşebileceğini gösterir.

Hafifleme: Bebeğin aşağı inmesi
Gebeliğinizin son dönemlerine nefes almada zorlanmaya başlamanız normaldir. Bebeğinizin artık diyafram kasını iyice yukarı doğru itmesi ve göğüs boşluğunun azaltması bunun temel nedenidir. Doğum yaklaşırken bebeğin kafası doğum kanalına doğru iner. Bu sayede göğüs boşluğu ve diyaframınız üzerindeki baskı azalır. Artık daha rahat soluk alıp verebildiğinizi ve sanki hafiflediğinizi hissedebilirsiniz. Öte yandan bebeğin başının aşağıya inmesi mesaneniz üzerindeki baskının artmasına neden olur. Bunun sonucunda da tıpkı gebeliğinizin erken dönemlerinde olduğu gibi sık sık idrara çıkma gereksinimi duyarsınız.

Bebek aşağıya indiğinde dışarıdan bakanlar karın yapınızın değiştiğini söyleyebilirler. Ya da nadiren ne siz ne de dışarıdan bakanlar böyle bir değişimin farkında olmayabilirler.

Nişan gelmesi
Gebelik sırasında rahim ağzı sümüğümsü bir yapı ile doludur. Mukus tıkaç adı verilen bu birikmiş salgılar bebeği dış etkenlere karşı korur. Doğumun yaklaşması ile birlikte rahim ağzı gevşemeye başlar ve bu tıkaç düşer. Halk arasında bu durum nişan gelmesi olarak adlandırılır ve doğumun artık çok uzak olmadığı gösteren işaretlerden birisidir.

Suyun gelmesi
Her 10 hamile kadından birisinde amniyon kesesi beklenmedik bir zamanda yırtılır ve amniyon sıvısı dışarı boşalır. Suyun gelmesi olarak adlandırılan bu durum da doğumun yaklaştığını gösterir. 36. haftadan sonra suyun gelmesini takiben genelde 24 saat içinde eylem kendiliğinden başlar. Suyunuz geldiğinde zaman kaybetmeden doktorunuzu arayın. Amniyon kesesi açıldıktan sonra bebeğinizi enfeksiyonlara karşı koruyacak hiçbir bariyer kalmadığından asla vajina içerisine tampon gibi maddeler yerleştirmeyin ve cinsel ilişkide bulunmayın.

Aşırı enerjik olma
Tüm hamileliğiniz süresince kendinizi çok bitkin ve yorgun hissedebilir ve fırsat bulduğunuz her an ufak bir şekerleme yapmak gereksinimi duyabilirsiniz. Bu hamilelikte çok nadir karşılmayan bir durumdur. Ancak bir sabah uyandığınızda kendinizi bir anda çok enerjik hissedersedip temizlikten alışverişe pekçok işi yapak için koşuşturur vaziyette bulursanız şaşırmayın. Pekçok kadın doğumdan kısa bir süre önce bu şekilde hissetmektedir.

Şart olmamakla birlikte aşağıdaki belirtiler de doğumun yaklaştığını düşündürür.

Vajinal akıntıda artış. Akıntının rengi büyük olasılıkla pembe ya da kahverengidir.
Hafif karın krampları ile bereber rahimde çok şiddetli olmayan sertleşmeler ve gevşemeler.
Hafif kilo kaybı
Bel ve sırtta gelip giden künt bir ağrı
Kramplar ile birlikte sık görülen barsak hareketleri
Pelvik ve rektal (makat) alanda dolgunluk hissi
Muayende rahim ağzında yumuşama ve incelme
Tüm bu bulguların görülmesinin şart olmadığını, kadından kadına değişebileceğini unutmayın.

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op.Dr.Alper Mumcu

KEGEL EGZERSİZLERİ

Pelvik kaslarındaki zayıflıklar idrar tutmada güçlüğüne yol açıyor. Bunun nedeni ise normal doğumlar. Pelvik kaslardaki gevşemeler sonucu mesane sarkması, rektum sarkması ve idrar tutamama görülebiliyor. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Alper Mumcu “Gebelik esnasında Kegel egzersizleri ile pelvik kasları güçlendirmek ileride idrar problemi yaşanma olasılığını azaltabiliyor.”

Pelvik kasları güçlendirmek için

Böbreklerden süzülen idrarın dışarı atılıncaya kadar biriktirildiği organ olan mesane ve idrarı mesaneden dış dünyaya taşıyan ürethra, pelvis boşluğu içinde bulunuyor. İdrar yapmada görev alan bu organlar pelvis boşluğunu alttan destekleyen kas grupları tarafından yerinde tutuluyor. Bu kas tabakalarındaki gevşeme ve zayıflıklar idrar tutmada güçlüğüne yol açabiliyor. Gevşeme ve zayıflıkların en önemli nedeni yapılmış olan normal doğumlar. Sonuçta pelvik kaslardaki gevşemeler sonucu mesane sarkması, rektum sarkması ve idrar tutamama görülebiliyor. İlerlemiş bir mesane sarkması vakasında ameliyat dışında yapacak pek bir şey yok. Ancak sorun çok fazla değilse, kasları güçlendirmeye yönelik yapılacak birkaç küçük egzersiz ile şikayetleri gidermek mümkün. İdrar sarkması olmasa bile gebelik esnasında pelvik kasları güçlendirmek ileride idrar problemi yaşanma olasılığını azaltabiliyor.

Kegel Egzersizleri ile cinsel ilişkiden keyif alın

Pelvik kasları güçlendirmek için yapılan egzersizlere, ilk kez tanımlayan hekimin anısına Kegel Egzersizleri adı veriliyor. Egzersizlerin mantığı çok basittir: Çalışan ve sık kullanılan kasların gelişmesi. Tıpkı vücut geliştirme sporu yapanlarda olduğu gibi kullanılan kas grupları bir süre sonra gelişmeye ve güçlenmeye başlar. Pelvik kasları güçlendirmenin asıl amacı idrar yakınmalarının önüne geçmek olmakla birlikte bu kas gruplarını kullanmayı bilen kadınlar cinsel ilişkiden de daha fazla keyif alırlar. Kegel egzersizlerinin başarısı uygun teknik kullanmaya ve düzenli egzersiz programına uymaya bağlıdır.

Dr. Alper Mumcu, “Pekçok kadın pelvik tabanı destekleyen kasları bulmakta güçlük çeker. Egzersizler esnasında karın ya da uyluk kaslarını çalıştırırlar ki bu kas gruplarının pelvik yapılar ile hiçbir ilişkisi yoktur. Pelvik kasları öğrenmek için birkaç teknik mevcuttur. “ diyerek tekniği şöyle anlatıyor: “Tuvalete oturun ve idrar yapmaya başlayın. İdrar normal akım hızına ulaştıktan sonra pelvik kaslarınızı kullanarak idrarı durdurmaya çalışın.İdrarı durdurmak için kullandığınız kaslar pelvik kaslarınızdır. Bu hareketi doğru kas grubunu kullandığınızı anlayana kadar tekrarlayın. Bu esnada karın, kalça ve uyluk kaslarınızı kasmayın. Uygun kasları öğrenmek için bir diğer teknik de vajinaya bir parmak yerleştirmek ve daha sonra parmak etrafındaki kasları kasmaya çalışmaktır. Bu esnada idrar tutarmış gibi yapmak faydalı olur. Yine de de doğru kas grubunu çalıştırdığından emin olamayan kişiler için elektrik stimulasyon tekniği uygulanabilir. Kaslara yerleştirilen elektrodlar yardımı ile hangi kas gruplarının kasıldığı anlaşılabilir.”

Uygun egzersiz şekli

1. İlk önce mesaneyi boşaltarak egzersizlere başlayın
2. Pelvik kasları kasın ve 10'a kadar sayın
3. Kasları tamamen gevşetin ve 10'a kadar sayın
4. Günde 3 kez (sabah, öğlen ve akşam) bu şekilde 10'ar defa tekrarlayın

Bu egzersizleri günün her anında ve her yerde yapmak mümkün. Oturarak ya da yatarak yapılabilirsiniz. 4-6 hafta sonunda gelişme fark edilecek düzeyde olacağını göreceksiniz. İleri vakalarda değişikliklerin ortaya çıkması 3 ay kadar zaman alıyor.

Bu noktada Dr. Mumcu bir uyarıda bulunarak şunları söylüyor: “Egzersizlerin sıklığı ya da sayısının arttırılması zannedilenin aksine durumun iyileşmesini hızlandırmaz. Tam tersine kasların yorulmasına neden olarak idrar tutamama probleminin daha da artmasına neden olur. Kegel egzersizleri esnasında bel ve karın bölgesinde ağrı olmaması gerekir. Bu bölgelerde ağrı varlığı egzersizlerin hatalı yapıldığı anlamına gelir. Yine bazı kişiler egzersiz esnasında nefeslerini tutarlar ve göğüs kaslarını da kasarlar. Oysa tekniğin kısa sürede etkili olabilmesi için sadece pelvik kasların kasılması oldukça önemlidir.”

ERKEN DOĞUMU ÖNLEMEK MÜMKÜN MÜ?

Hamilelik 40 hafta süren bir maraton. Bu süreçte anne adaylarını endişelendiren birçok konu var. 37 hafta dolmadan doğumun gerçekleşme riski ise anne adaylarını en çok ürküten konuların başında geliyor. Erken doğumu engellemek koyla değil. Yapılan araştırmalar tansiyon için kullanılan ilaçların erken doğumu geciktirmekte etkili olduğunu ortaya koyuyor.

Erken doğum 37 haftadan önce gerçekleşen doğumları kapsıyor. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr.Numan Bayazıt, “Son yıllarda artış göstererek tüm doğumların yüzde 12’ini oluşturmaya başlamıştır.” diyerek artışın nedenini şöyle açıklıyor: “Bu kısmen infertilite tedavilerinde çoğul gebeliklere daha çok rastlanmasına bağlıdır.”

Op. Dr. Numan Bayazıt diğer nedenleri şöyle sıralıyor:

• Rahimin gerginliğine bağlı olanlar: Çoğul gebelikler, polihidroamniyos (bebeğin suyunun aşırı artışı örn. Gebeliğe bağlı diabette), rahimin şekil bozuklukları.
• Enfeksiyonlar: Vajina ve idrar yolu iltihapları da neden olabiliyor.
• Kanamalar : Plasentanın (çocuğun eşi) önde olması veya erken ayrılması.
• Bebekte gelişme geriliği veya annenin aşırı stresi doğumu tetikleyebiliyor.


Kimler Risk Altında?

Daha önce erken doğum yapanlarda erken doğum riski yüzde 15 – 40 oranında gerçekleşiyor. Anne yaşının erken doğum üzerine direk bir etkisi yok. Ancak hipertansiyon, gelişme geriliği gibi komplikasyonlar nedeniyle dolaylı yoldan artışa neden olabiliyor.

Ne Yapılmalı?

Erken doğumu önceden tespit etmek için etkinliği kanıtlanmış bir yöntem bulunmuyor. Ancak ultrasonla rahim ağzı uzunluğunun ölçülmesi uyarıcı olabiliyor. Risk tespit edildiğinde anne adaylarına yatak istiharati öneriliyor. Bununla birlikte
Progesteron hormonunun daha önce erken doğum yapanlarda önleyici olarak kullanılması ile erken doğum oranının yüzde 35-40 azaldığını gösteren 2 çalışma bulunuyor.

Op. Dr. Bayazıt, “Erken doğum başladığında bunu durdurmak için kullandığımız çeşitli ilaçların da sonucu etkilediğini gösteren yeterli delil yoktur. Bu amaçla kullanılan ilaçlardan son zamanlarda tansiyon için kullanılan bir ilaç popülerlik kazanmıştır. Erken doğum tedavisinde esas amaç biraz zaman kazanıp bu sırada bebeğin akciğer olgunlaşmasını sağlayan kortikosteroid ilacını kullanmaktır. Bu uygulamayı 24-34 haftalık gebeliklerde yapmak gerekir. 34. haftadan sonra ise gerek yoktur. Bu arada yenidoğan döneminde görülebilen grupB streptokok enfeksiyonunu önlemek için koruyucu antibiyotik verilir.”
« Son Düzenleme: 21 Eylül 2011, 19:26:37 Gönderen : SagittariuS » Logged
Kadın Temsilcisi
KadıncaForum
*****

Offline

Mesajlar: 27222

View Profile
Re: Hamilelikte Doğum Yöntemleri
« Posted on: 28 Nisan 2024, 06:38:44 »

 
      uyari
Merhaba Ziyaretçi, Öncelikle Sitemize Hosgeldin. Ben KadıncaForum Botu Olarak Siteden Yararlanabilmeniz İçin, Üye Olmanızı Öneririm. Unutmayınız! Bu Site Sadece, Biz Kadınlara Özeldir.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Hamilelikte Doğum Yöntemleri oyunlari, Hamilelikte Doğum Yöntemleri programi, Hamilelikte Doğum Yöntemleri oyunu indir, Hamilelikte Doğum Yöntemleri program yükle, Hamilelikte Doğum Yöntemleri download, Hamilelikte Doğum Yöntemleri istenmeyen tüyler, Hamilelikte Doğum Yöntemleri resimleri, Hamilelikte Doğum Yöntemleri haber, Hamilelikte Doğum Yöntemleri yükle, Hamilelikte Doğum Yöntemleri lazer epilasyon, Hamilelikte Doğum Yöntemleri msn eklentisi, sarki sözleri
Karaelmas
Kraliçe
*


Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 2201



Üyelik Bilgileri
« Yanıtla #1 : 11 Temmuz 2013, 16:15:36 »

Teşekkürler.
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı Çık :)
 
Gitmek istediğiniz yer:  


Benzer Konular
Konu Başlığı Başlatan Yanıtlar Görüntü Son Mesaj
Prk Ve Lasik Yöntemleri Yeni
Göz Hastalıkları
kezban62 1 2520 Son Mesaj 02 Nisan 2012, 17:09:32
Gönderen : !aysun!
Işte Doğum Kontrol Yöntemleri Güvenilirlikleri Yeni
Gebelik, Doğum Ve Çocuk Bakımı
kezban62 0 2036 Son Mesaj 13 Mayıs 2010, 17:28:26
Gönderen : kezban62
Doğum Kontrol Yöntemleri Yeni
Gebelik, Doğum Ve Çocuk Bakımı
kezban62 0 2087 Son Mesaj 06 Şubat 2011, 01:55:06
Gönderen : kezban62
Doğum Kontrol Yöntemleri Yeni
Cinsel Yaşam
kezban62 0 5021 Son Mesaj 19 Ağustos 2011, 18:13:47
Gönderen : kezban62
Yağ Yakma Yöntemleri Yeni
Diyet
Mavi_Kiyamet 0 1816 Son Mesaj 21 Kasım 2013, 21:35:58
Gönderen : Mavi_Kiyamet