AnqeL_qiRL
|
|
« : 06 Mayıs 2010, 19:34:39 » |
|
TUTKU Uyuyan erkek görüntüsünden kadınların pek hoşlanmadıklarını bilecek kadar görmüş ve geçirmiş bir adamdı.
Ama bilirdi:erkekler sevdikleri kadını uyurken izlemeyi severler...
Severler değil mi?
Peki şimdi ne oluyordu ona?
Neden kaç gecedir ateşi birdenbire kırka fırlamış gibi uyanıp Merve’yi uyurken görmekten huzursuzlanıyordu?
Neden Merve’nin dudaklarının kenarında biriken salgıya eskisi gibi sevecen bakamıyordu?
Ve aklına hep o uğursuz konuşma geliyordu.
Bir ay kadar önceydi:Merve telefonda bir arkadaşına gördüğü rüyayı anlatıyordu.
Ancak şu kadarını işitebilmişti.
“....Yanaklarımdan süzülen yağmur sularını parmaklarıyla siliyordu,sonra o suları dudaklarına götürüyordu.sabah kendime gelemedim.”
Bunları anlattıktan sonra kıkırdayarak gülüşmüşlerdi.
Kalktı mutfağa gitti.
Işıkları yakmadan buzdolabındaki no frost yazısını seçmeye çalıştı.
Dolabın kapısı açıldı.
Süt mü?Cola mı?
Midesi süt diyordu beyni cola..
Colayı seçti.
Önce soğuk kutuyu avcunda dolaştırdı,ardından alnına ve şakaklarına sürdü.
Hiçbir derecenin saptayamadığı ateşini düşürürdü belki o keskin soğuk.
Kutuyu elinde döndürerek yatak odasına doğru yürüdü.Merve dizlerini karnına çekmişti.Uykusunun derinlerindeydi.
Koyu renkli ojelerine bakılırsa kadındı,fakat ellerini sağ yanağının altına sıkıştırma biçimine bakılırsa çocuktu o anda,misafirlikte yorulup uyuyakalmış bir çocuk!
Tam o anda mırıldandı,bir şeyler söyledi .Tuhaf sesler çıkardı.
Ve adam atmaca gibi atladı yatağa,kulağını Merve’nin ağzına dayadı.
Tutkulu bir adam yapabilirdi ancak bunu...
Uzun süreli bir ilişkinin bağlarını ikide bir çekip uzatmayı alışkanlık edinmiş bir adam ise “aman uyandırmayayım “ deyip odadan sıvışırdı.
Ama tutku tehlikelidir.
Tutku iki yanı keskin bıçaktır.Tutacak yeri de yoksa eğer bıçağın ,bazen kanamayı göze almak gerekir.
En berbat özelliği nedir tutkunun ?
Bağlandığınız kişinin ,gücü elinde tutan kişi olduğunu bilirsiniz.
İşte bu bilgi berbattır ve öfkeyi besler.
O da birdenbire öfkeye kapıldı!
Kendine öfkelenir gibiydi ama,iki eliyle Merve’yi kollarından tutup silkelerken anladı ne yaptığını..
Ve ancak birkaç dakika sonra fark etti nasıl bağırdığını,bütün evi nasıl inlettiğini...
“Rüyalarını ver bana ! “ diye bağırmıştı Merve’yi sarsarak uyandırırken.
“Bana rüyalarını veeeer! Rüyalarını istiyorum!”
Ne saçma.
Ne delice.
Nasıl umarsız ve umutsuz bir arzu..
Böyle düşünmeye başladığında iş işten geçmişti.
Genç kadın şoktan sıyrılmış,hüngür hüngür ağlamaya başlamıştı.
Bu olaydan bir yıl kadar sonraydı,ilişkileri acıta acıta sona erdi.
Merve doğup büyüdüğü şehre geri dönmüştü.
Aslında Merve’nin hep kaçmak,onun ise günün birinde sürekli orada yaşamak istediği o sahil şehrine..
Ayrıldıktan birkaç ay sonra,iş yerine gelen postalar arasında kalın ve ağır bir zarf çıktı.
Merve göndermişti.
Heyecanla açtı zarfı ,yırtar gibi.
Bez ciltli bir hatıra defteriydi.
Etiketindeki yazıyı görünce üşüdü,titremesini bir türlü durduramadı.
Etikette “Rüyalarım “ yazıyordu.
Kendine gelir gibi olduğunda hızla sayfaları çevirdi.Hangi tarihi,hangi rüyayı aradığını çok iyi biliyordu.
Buldu da...
Ve okudu...
“11/05/1997.yağmur vardı.Sırılsıklamdım.Evden kaçar gibi üzerime bir şey almadan çıkmıştım.Arkamdan geldi.’Seni korkuttum mu bebeğim’ dedi ,özür dileyerek .
Beni neden uyandırdın, dedim.
Uyurken beni terk etmenden korkuyorum ,dedi.
Yanaklarıma akan yağmurları parmaklarıyla sildi ve sonra dudaklarına götürdü parmaklarını.
Boynuna atıldım,sımsıkı sarıldım.
Seni seviyorum,diye fısıldadım kulağına.
O sırada uyandım,rüyaymış.Gerçekten daha gerçekti sanki”
|