O zaman buyurun kızlar 2. bölüm
Bölüm 2 –Sarhoş
Sabahın 7’sinde kalkmaya alışkındı Ceylin. Bu yüzden de uçak biletini olabildiğince erken saate almıştı. Dün geceden hazırladığı bavulları kapının kenarında duruyordu. Yatağında gerinerek kalktı. Güneş ışınları ayaklarına dokunuyordu. Sarı saçlarını savururken bir yandan da yaptığı şeyi düşündü. İstifa etmekteki asıl amacı işten sıkılması değildi. Beraber çalıştıkları Cenk ile bir dönem sevgililerdi ve 2 buçuk ay önce ayrılmışlardı. Ve tabiî ki de bu ayrılık bir profesyonel çalışan-yani Ceylin- için işlerinden sonra gelmeliydi. Fakat Cenk’in ne zaman bir sevgilisi oldu işte o zaman çalışmaları bir kabusa dönüşmüştü. Düşüncelerden hızlıca sıyrılıp banyoya attı kendini.
Saat 8 e doğru evden çıkmaya hazırdı son kez evdeki pirizleri, doğal gazı ve elektriği kontrol ettikten sonra bir taksi çağırdı.
Ecrin ise son iş gününde o çok beğendiği lacivert, siyah çizgileri olan bir elbise giymişti. Anahtarı kapıcıları Ahmet Ağabey’e bırakırken en yakın arkadaşının geleceğini söylemişti. Ahmet Bey hemen hatırlamıştı Ecrin’in en yakın arkadaşını. Bu ikiliye buralarda az göz kulak olmamıştı. Samimi bir gülümsemeyle hayırlı işler diledi Ecrin’e. Ecrin arabasına atlayıp iş yerine geldiğinde başındaki ağrı çekilmez olmuştu. İlk işi bir kahve almak oldu. Herkese günaydın diyerek odasına geçti. Günün ne getireceğine merak ediyordu. Aslında merak ettiği patronu Gökhan bey’in faturayı görünce vereceği tepkiydi. Sinsice gülümseyip dünden kalma işlerinin başına döndü.
Ceylin uçağa kıl payı yetişmişti. İstanbul’un trafiğine tekrar bir küfür etti. Hızlıca yerine oturup önüne gelen saçlarını geriye attı. Yanında oturan yakışıklıyı fark etmemişti. Aslında fark etmediği tek şey yanındaki yakışıklı değildi. Uçağa bindiğinde bütün gözler ona dönmüştü. Bunu Ceylin’e anlatmak imkânsızdı. Çünkü Ceyllin güzel olmasına rağmen güzelliğini hiçbir zaman fark etmeyen kızlardandı. Şansa bak diyerek yanındaki yakışıklıya samimi bir şekilde gülümsedi ve çantasından şiir kitabını çıkarıp okumaya başladı. Her kelimede her satırda bir anlamlar çıkartmaya çalışıyordu. En sevdiği şeydi şiirlerden anlamlar çıkarmak. Neredeyse 15 dakika boyunca şiire adepte olmaya çalışsa da üzerindeki izlenme hissi bir türlü gitmiyordu. En sonunda kafasını kaldırıp yanındaki tatlı çocuğa baktı.
“Evet?” dedi gülümseyerek.
“Şey.. merhaba Ben Can.” Dedi çocuk elini uzatarak. Ceylin şaşırmıştı. Doğrusu gittiği veya girdiği çoğu ortamda gözler genelde üzerinde olurdu fakat daha önce herhangi bir övgü ,güzel söz olmadan söze başlamazdı erkekler. Çocuğu biraz süzdü. Temiz yüzlü bir çocuktu. Kendinden küçük olma ihtimali bile vardı. Gözleri kısık bir şekilde
“Ben de Ceylin.” Dedi. Can’ın kalpten gidecek gibi görünmesine bir anlam veremedi.
“Demek şiirlerden hoşlanıyorsunuz.” Dedi Can. Ceylin hala anlayamıyordu çocuğun amacını. Tek kaşını kaldırarak,
“Evet. Siz?” diye sordu.
“Aslında başkalarının şiirlerini okumayı sevmem yazan taraf olmak daha çekici gelmiştir bana.” Dedi çocuk. İşte şimdi Ceylin’in gözleri açılmıştı. Koyu bir sohbete başladılar.Ceylin, Can’ın özel bir şiir dergisinde her gün bir şiir paylaştığını öğrendi. Yakın zamanda da bir şiir kitabı çıkaracağını. Yolculuğu bu içten çocukla çok eğlenceli bir sohbetle harika geçmişti. Antalya’ya indiklerinde Can Ceylin’e kartını verdi.
“Umarım bu verimli konuşmayı tekrarlayabiliriz.” Dedi sempatik gülümsemesiyle sağ yanağındaki gamzesini ortaya çıkararak.
“Umarım.” Dedi Ceylin de. Ve onu Ecrin’in evine götürecek taksiye atladı değişik duygularla.
Ecrin işini erken bitirip patronuna çıktığını söylemek üzere odasına yollandı. Kapıyı tıklayıp girin sesini duyduktan sonra omuzlarını dikleştirip Gökhan bey’in odasına girdi.
“Efendim. Benim işim bitti size son dosyaları verip çıkıyorum.” Dedi gayet resmi bir dille.
“Gel Ecrin, otur şöyle.” Dedi Gökhan bey. Ecrin kıvıra kıvıra ilerledi ve oturdu.
“Faturaları inceliyordum da dünkü yemeğin faturasına gözüm takıldı.” Dedi Gökhan bey gözü Ecrinin surarından bacaklarına kaydı. Sonra öksürüp devam etti.
“Söyler misin acaba, bu kadar pahalı bir yemeği neden ısmarladın?” dedi Ecrin’in çikolata kahvesi gözlerine bakarak.
“Şey efendim… Siz müşterimize gayet iyi davran demiştiniz. Adam sanırım biraz aç gözlü çıktı menüdeki en pahalı yiyeceği sipariş etti.” Dedi mahcup görünerek ve devam etti,
“Eğer bu kadar önemliyse maaşımdan kesebilirsiniz.” Dedi gözleri dolu dolu. Biliyordu ki şu an ki bakışı tam tamına ‘yavru köpek bakışı’ ydı. İçinden kahkahalar atsada gözlerini patronundan ayırmamıştı.
“Pekala, o halde sorun yok.” Dedi Gökhan Bey içten içe o bacaklara imrenerek bakarak. Parmağındaki yüzüğü çevirdi birkaç kere ve,
“Gidebilirsin.” Dedi kafasını sallayarak. Ecrin arkasını dönünce sinsice gülümsedi. Artık tatil zamanıydı. Herkes ona imrenerek iyi tatiller dilerken tabiri caizse ağzı kulaklarındaydı. Arabasına atlayıp son hızla evine sürdü.
Ogün saat 10 a doğru uyanan Anıl, Özgür’ün odasına baktı. Hala uyuduğunu görünce mayosunu altına geçirip bir boy yüzmek ve dönüşte de gazete almak için çıktı dışarı. Denizin o soğukluğu iyi gelmişti Anıl’a hızlıca denizden çıktı gazeteleri ve birde ekmeği alıp evin yolunu tuttu. Eve vardığında Özgür uyanmış duşunu almış bornozuyla balkonda oturmuş kahvesinden yudumluyordu.
“Oğlum deli misin sen? Bu halde böyle dışarı da mı oturulur. Kızların kalbine indireceksin.” Dedi gülümseyerek. Özgür ,
“Sen asıl kendine bak ıslak bir vücut altta mayo. Çok seksisin!” dedi çapkın bir gülümsemeyle.
“Hoop yavaş. Bu kaslar senin için değil.” Dedi kahkaha atarken. O sırada kaldıkları sitenin kapısı açıldı. Kısacık bir kot şort, askılı sarı bir t-shirt ve kahverengi sandaletlerle kendinden büyük bavulunu site kapısından içeri sokmaya çalışan Ceylin’e döndü gözleri.
“Ah lanet olsun!” diye söyleniyordu Ceylin. Ne diye bunun kadar büyük bir bavulla gelmişti ki? Oğlanlar kıza uzunca bir süre baktılar. Sonra bir yerlerden Ahmet bey çıkarak Ceylin’e yardım etti.
“Ah hoş geldin kızım. Ecrin hanım anahtarları bıraktı. Öğleden sonra gelecekmiş.” Dedi samimi bir gülümsemeyle Ahmet bey.
“Sağ ol Ahmet ağabey sende olmasan.” Dedi Ceylin en güzel gülümsemesiyle ve Ahmet ağabeyin yardımıyla Ecrin’in evinin önüne getirdiler bavulu.
“Oh Oh bak sen Allahın işine! Burası çıtır kaynıyor!” dedi Anıl Özgür’e doğru Özgür’se muzipçe sırıtarak,
“Bizim için kolay bir yeme benziyor. Sarışınlar aptal olurdu değil mi?” dedi ve Anıl’la beraber gülmeye başladılar. Ceylin eve girdiği gibi bavulunu bir kenara atıp buzdolabına koştu. Buz gibi bir bira aldı dolaptan ve klimayı açıp televizyonun karşısına oturdu.
Ecrin hızlıca önüne bakmadan siteden içeri girdi. Ve koca sesli birinin kahkahasıyla kafasını kaldırdı. Göz göze geldiği kişi kafasından aşağıya su boşalttığı şu salak çocuğun yanındaki çocuktu. Kendisini süzdüğünü görünce sessizce gülümseyip omzunu omzuna çarparak evinin yolunu tuttu. Arkasına bakmasa da bir çift gözün kalçalarında gezindiğine emindi. Hızlıca evin zilini çaldı. Ceylin Ecrin’in boynuna atladı. Kapının girişinde bir güzel kucaklaştı iki arkadaş. Ecrin, Ceylin’i şöyle bir süzdü. Zayıflamıştı. Daha önce o kadar belirgin olmayan göğüsleri şimdi ilk göze çarpan yer oluyordu.
“Vay anasını sayın seyirciler. Ceylin hanım ne olmuş böyle!” diyerek beğenisini sundu arkadaşına.
“Asıl sen kendine bak Ecrin Hanım! Bu ne güzellik. Tenin şimdiden yanmış. Bana bak süt beyazıyım!” dedi Ceylin arkadaşının omzuna koyduğu eliyle beraber onu içeriye sürükledi. Ceylin harika bir sofra hazırlamıştı ve tabiî ki de yemekler cabası.
“Oooo Ceylinciğim beni böyle lükse alıştırırsan yanarsın!” dedi Ecrin gülerek bir yandan da bir parça patates atmıştı ağzına.
“Hopp bu sadece bir gecelik ” dedi ve beraber masaya oturdular.
“Bu gecenin şerefine senin için uzun zamandır sakladığım şarabımı açıyorum Ceylin Hanım! Kıymetimiz bilinsin.” Dedi ve yılların güzelleştiği şarabı kadehlere doldurdu. Bir yandan yemeklerini yiyip bir yandan sohbet ediyordu iki arkadaş. En son 2 ay önce ortak bir arkadaşlarının düğünü vardı Mersinde, o zaman görüşmüştü bu iki kanka. Yemekler bitti, bulaşıklar yıkandı. Bizim kızlar şarap şişesini ve kadehleri alıp sahile indiler. Sitenin sahilindeki şezlonglara oturup denizi izlediler bir süre. Sessizliği Ecrin bozdu.
“Ne oldu?” diye sordu Ceylin’e. Ceylin arkadaşının ondaki derdi hemen anladığını biliyordu. Kadehinin dibinde kalan son yudumu kafasına dikip anlatmaya başladı.
“Cenk. Tek sorun o. Ayrıldıktan sonra bir süre küs gibiydik. Birkaç hafta sonra eskisi gibi olduk tekrar. Aslında ben istemiyordum ama ne zaman yalnız bulsa beni bir köşede hep sıkıştırdı. Ve biliyorsun ki tenimin ona bir zaafı var. Dokunduğu her yer yanıyordu. Ayrıldıktan sonra 1 gece beraber olduk. Sonra sabahında uyandığımda yok olmuştu.” Dedi sonra dolan kadehi tekrar bir çırpıda dikti. Ecrin de onunla beraber dikti kafasına kadehini. Ve başıyla devam etmesini işaret etti.
“Sonraki gün işe gelmedi. Guruma yediremedim. Ne kadar da salaktım ki benimle bir daha olmasına izin vermiştim. Bir sonraki gün geldi. Hiçbir şey olmamış gibi tekrar konuşmaya başladı benimle. Yine maziye attım yaşadıklarımızı hiçbir şey demedim. Ama o günün akşamı çıkmadan önce duyduklarım beni bitirdi. Cenk telefonla konuşuyordu. Bir kız sesi geliyordu karşı taraftan 3 gündür nerede olduğunu soruyordu. Cenk çok yakın bir arkadaşımın düğünü vardı aşkım. Dedi karşı tarafa. O sırada elimde tuttuğum çantam yere düştü de onun sesiyle kendime geldim ve koşarak uzaklaştım oradan.” Kısa bir nefes alıp kapalı gözlerini araladı Ceylin gözyaşlarını hissetmeyecek kadar sarhoş olmuştu. Kadehi tekrar dikti ve devam etti.
“Sonra o sinirle istifamı yazdım ve sonrası ilk uçakla Antalya ve sevdiğim insanın yanı!” dedi Ecrin’e sarılarak.
“Hepsinin erkekliklerini kökten kesmek lazım!” dedi sinirle. Akan göz yaşlarına rağmen gülümsetmişti bu söz Ceylin’i.
O sırada bizim iki oğlan çıtır avından dönüyorlardı. Aslında ellerinde bir şey yoktu ama iyi eğlenmişlerdi bu gece. Sahilden yürüye yürüye geliyorlardı. Sitenin önüne geldiklerinde kumun üzerinde kendinden geçmiş iki kız gördüler. Özgür’ün gözleri aç bir kurt gibi parlamıştı. Bu o sarışın kızdı. Anıl’ı dürttü o tarafa baksın diye. Anıl baktığı yerde sırtı kahveringi saçlı bir kız ve karşısında bu sabah gördükleri kızı görünce gülümsemesi suratında yayıldı. Erkekler yavaş yavaş yanlarına giderken Ecrin Ceylin’i teselli etmek için ayağa kalkmış telefonundan açtığı şarkıyla beraber dans ediyordu. Ve Ecrin arkasını dönünce bizim ikiliyi gördü ve kahkahayı bastı!
“Hahahah çıtır avına çıkmış bir çift erkek” dedi Ecrin bağırarak hala oynuyordu. Özgür bu deli kızı tanımıştı kafasından aşağıya su döken şu kız değil miydi bu? Evet oydu ama onun gözü şuan onu değil göz pınarlarından akan göz yaşının o güzel yanaklarında bıraktığı izleri görüyordu ve o anda Ceylin gözlerini Ecrinden çevirip kendisine bakmakta olan Özgüre baktı. Sessizce gülümseyip,
“Hahah çıtır ha?” diyerek özgür’ün yanına gitti dirseğini özgürün omzuna koyup muzipçe gülümseyerek fısıldadı,
“Sence ben çıtır mıyım?” dedi. Özgün tokat yemişe dönmüştü. Daha önce böyle bir güzellik gördü mü hatırlamıyordu. Kızın omzuna değen dirseği omzunu yakıyor ve kalbinin daha hızlı atmasına neden oluyordu. Ceylin cevap alamayınca. İki eliyle omuzlarından tutup önüne geçti Özgür’ün,
“Neden hepiniz aynısınız? Neden sadece bizi yatağa atmayı düşünüyorsunuz? Testosteronlarınıza biraz sahip çıksanıza!” dedi ve Özgürün yanağını sıkıp,
“Hoşça kal bay çıtır avcısı. Ben çıtır değilim ama sen çooook çıtırsın!” dedi sarhoşluğun etkisi ile Özgürün yanağından bir makas alırken.
Bu ikili arasında bu olaylar gerçekleşirken Anıl gözlerini Ecrinden bir saniye bile ayırmamıştı. Ecrin ise her an Özgür’e saldıracak bir panter gibi ikisi arasındaki konuşmayı izlemişti en son Ceylin Özgürün yanağını sıkıp arkasını dönünce tökezleyen arkadaşının koluna girmiş ve yavaşça evin yolunu tutmuşlardı.
Özgür bu iki kızın arkasından bakarken şezlonglardan birinin üzerine oturdu. Daha önce hiç böyle hissetmemişti. Kalbi delicesine atmıştı. Bu olabilir miydi? Özgür annesi dışında bir kıza değer verebilir miydi? Bunu dile getirmiş olacak ki Anıl’ın lafıyla ona döndü?
“Evet Özgür şuan bir kıza değer verdiğini gösterdin. Çünkü en kolay yatağa atılacak kızlardandı o. Sarhoştu ve senden ona iltifat etmeni bekledi.” Dedi. Özgür önündeki şişeyle oynuyordu. Kendisine itiraf etmeyecekti o sadece o anlık bir şaşkınlıktı yoksa tabi ki de o kızı yatağına atardı.
“Bir anlık boşluğuma geldi. Görürsün ilerleyen günlerde o kız benim koynuma girecek!” dedi yediremediği gururunu kalbinden önceye koyarak. Bilmediği tek şey kalbimizin her zaman akıl ve gururdan önce geldiğiydi…